‘Nasıl’
yapmalı?
Eğitim sisteminde
düzenlemeler ne bu dönemde başladı, ne de bitecek. Eğitimin toplumsal hayata
katılım biçimimizi belirleyici rolü üzerinde ilk berrak düşüncelerimi lise
yıllarında ‘Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşturulur?’u (Gözlem yayınları, 1976?)
okuduğumda oluşturmuştum. Daha sonra her
akademik başarımda bunu kafamın daha da ‘düzene uygun’laşmasına bağlayarak
buruk sevinçler yaşamama sebep olan bu kitabın günümüzde geçerliliğini
sürdürmesi şaşırtıcı değil.
Benim bildiğim
kısmı 45 yıldır devam eden ‘sınavlar kalkacak mı, kalkmayacak mı, ya da tarih
milli mi olacak, nesnel mi, din dersi zorunlu mu olacak seçmeli mi gibi aslında
eğitimin tuzbiber ayarının yapıldığı tartışmaların bazen odağımızı şaşırttığını
düşünüyorum. İçerik ile ilgili tartışmalara giremiyoruz. Çocukların (ve
yetişkinlerin) öğrenme arzularını, meraklarını, anlama çabalarını besleyecek
öğrenme ortamları sağlamamakta ısrar ediyoruz. Nasıl öğrendiği ne öğrendiğinden
daha önemli olduğu halde, neyin öğretileceğine odaklanıldığı için, itiraz ya da
ısrar edilen konu ister inkılap tarihi
isterse din bilgisi olsun, çocuğun (o gelişim düzeyinde ve o öğretme tarzıyla)
bu bilgiyi gerçekte öğrenemediği, sadece kendisinden isteneni (yetişkinlerin ya
da o anda egemen olan eğitim otoritesinin onaylayacağı tipte) yaptığı
görülmüyor. Kabaca, biz ve onlar
perspektifinin nasıl’ı önemsemeyen mevcut eğitim yaklaşımının bir ürünü olduğu
söylenebilir. İnançların ya da ideolojik duruşların kutuplaşmış taraflar
biçiminde oluşmasına yol açan bu bakış açısı bireyleri tek tek kim olduğunu,
insan olarak değerlerini düşünmemize fırsat vermeden bir kutuya yerleştiriyor.
Örneğin, üzerinden
bolca tartışma yapılan İHL mezunlarının nasıl birer çocuk/genç oldukları
‘karşıt/taraftar’ çevrelerde önemsiz mi? Çocukların kendi istekleri ya da
annebabalarının (ve içinde yaşadıkları toplumun) tercihiyle girdikleri bir
okulun bir dönem için pozitif, bir başka dönem için negatif bir ideolojik mana
taşıyıp taşımadığı hayatlarını ne kadar etkilemeli? Bir dönem karşıt düşünenler, işler tersine
dönüp, iktidar değiştiğinde negatif ayrımcılığın nesnesinin değişip, sonucunda
bambaşka okulların aynı dışlama, etiketlemeye maruz kalmasını zımnen onaylamış
olmuyor mu?
Bu çıkmazlara ya da
ayrımcı yaklaşımlara toplum olarak nasıl neden girdiğimiz siyasi bir konu; ama
bu çıkmaz düşünce tarzlarını aşmanın yolu, zihinlerimizi kullanmayı
öğrendiğimiz aile ortamlarında ve okullarda esneklik ve insancıllıka ağırlık
vermekten geçiyor. Eğitim sistemi içinde nasıl’cı yaklaşımın yerini öne
çıkartmak, zihnin kıvraklığını, problem çözme kapasitesini ne veya niçin/neden’e
göre, olumlu etkiler.
Nasıl’ı öğrenen
çocuklar, ne’yi ezberleyenlerden veya niçin sorusunu spekülatif sebep-sonuç
ilişkilerine indirgeyenlerden farklı olarak yaşlarının elverdiği ölçüde
kavramları tartışarak anlar.
Bence bir eğitim
sistemi çocukları, ‘seçimlerini (siyaset, inanç vb) kendisi yapar, başkasına
kendi doğrusunu zorla kabul ettirmez, doğru bildiğini değerlendirmekten ve
değiştirmekten çekinmez, ve yanlış/doğru ne yaparsa onun sorumluluğunu kendi
alır ve taşır’ noktasına getirme amacına yaklaştığı ölçüde ‘iyi’ sayılabilir.
No comments:
Post a Comment