Sunday, March 25, 2007

murat belge'nin izmir ziyareti 1982

murat belge'nin biyografisi (tûba çandar) yayımlanıp, ben de hemen okuyunca aklıma yazacak çok fazla anı doluştu. murat belge'nin zarif fikir adamlığı yanını gazetedeki yazımda vurgulamıştım, benim için belirleyici bir yanı 1980ler boyunca dostluğu ile destek veren yanı olmuştur. evinde aile üyelerini bıktırıcı düzeyde devamlı bir misafir olduğumu biraz mahcup olarak hatırlamaktayım.
ama muratın insanı yüreklendiren tarzı sonucu, misafirlikle yetinmeyip, yazı çizi hayatına fazlasıyla cesur (kendini bilmez de diyebilirsiniz) adımlar attım...
biyografiye birkaç kişisel notu eklememin bir sakıncası var mıdır, yoktur herhalde:
1982 yılında, İzmir'de, 12 Eylül sonrası yılgınlık ortamında kendi küçük çevresini canlandırma gayretleri içerisinde olan entel bir tıp talebesiydim. Murat Belge'nin yazdığı çizdiği ile Birikim dergisinden aşinaydım. Tarihten Güncelliğe kitabının yayımının hemen sonrasında (galiba), MB'yi İzmir'de bir konferans için davet etmeye karar verdim; o zaman birlikte takıldığım biriki arkadaşımla, amerikan kültür merkezinin salonunu tuttuk. Bir de afiş hazırladım; bütün kantinlere...
MB hiç nazlanmadan kabul etti, biraz şaşırarak da olsa... Telefonunu nasıl bulduğumu hatırlayamıyorum. Çiğli'deki havaalanında karşıladık, karşıyakada kilise sokağındaki "genç evi"nde, salondaki kanepede gecelettik. Ziyaretin şıklığı olarak, o sıra yeni açılmış olan deniz restorandaki yemekti (parayı tabii ki babamdan almıştım).
MB'nin "ben yazılı değil sözel adamım" kendini-tasvirini doğrulayankonferans dolu dolu geçti, hepimiz hayranlık duyguları içinde peşi sıra dolaştık durduk.
O günden ve sonrasından tek bir resim yok. Garip...
Net hatırladığım şeylerden birisi, MB'nin Deniz Restoran da balık ciğeri yapıp yapmadıklarını sorması, sonra da ciğer gelince lokantaya tam not vermesi... ben de, bu "iyi balık lokantası" ölçütünü, sıkıştıkça, kullanıyorum yıllardır. bir de, çanakkaledeki bizim entellektüel lokantasının adına ilişkin hikaye var, ama onu, ve ben bigada mecburi hizmetteyken çoluk çocuk yaptığı ziyareti başka bir bloga bırakayım.

Wednesday, March 07, 2007

çocukların doktoru olmak


Sağlık ocağında çalıştığım sırada, günde 70-75 tane hasta görürdüm. Nedense, bunların çoğu çocuklardı. Herkesi tepeden tırnağa muayene etme “takıntı”m sebebiyle işim uzun sürer, geç saatlere kadar çıkamazdım. Bir gün kentin çocuk doktoru beni aradı; azarlayıcı bir tonda: “sen kendini çocuk doktoru olarak tanıtıyormuşsun..” Pratisyen hekim olarak çocuk baktığımı, ama böyle bir iddianın sözkonusu olamayacağını kendimce anlattım. Ama konu içime dert oldu. Ertesi gün sağlık ocağında hasta kayıtlarını yapan müstahdem Ahmet bey’e, bu konuşmayı aktardım. Bıyık altından güldü: “Doktor bey, sen biraz gençsin, bir de yaşını ufak gösteriyorsun ya... İşte bu köylü hastalar senin adını da tam söyleyemiyorlar. Sana “çocuk doktor” diye isim takmışlar. Muayenenden de çok memnunlar. O öbürüne, öbürü başkasına söylüyor. Köylerde meşhur olmuşsun. Çocuk doktor diyince herkes biliyor.” Tipimin neticesi edindiğim “Çocuk doktor” etiketi ile çocuk doktoru arasındaki tek harflik fark yüzünden, giderek, çocuğunu kapanın geldiği bir sağlık ocağı doktoru oldum, “keşfedildim”.

Thursday, March 01, 2007

medyada kendime muzip demek!

yeni kitabımı gören gazeteci-televizyoncu okurlarımdan birkaçı programlarda ya da gazetelerinde yer vermeyi isteyince, bu ara medyaya dönüş yaptım:) sanki her hafta akşama, her ay farmaskopa, ve bu arada zaman zaman değişik yayınlara yazıp çizen ben değilim. şımarıklık işte:)
medyatik şımarıklık örneklerinden birisini, business channel'ın seans arası programında kendimden "muzip" diye söz ederek verdim.
belki laf kalabalığında arada kaynamıştır, belki kimse zaten seyretmemiştir diyerek avunsam da, söyledim. benzeri durum formsante dergisinde geçen ay yayınlanan bir röportajda kendimi "huysuz ama iyi kalpli" gibi bir biçimde tanımladığımda olmuştu. kendim bile "excuse me?" demekten kendimi alamadım. işin garibi, gazeteci arkadaşımın ısrarı sonucu araya sıkışan bu röportaj sabahın 8inde oldugundan, ve ben hastaneye yetişme telaşıyla ne dediğimi pek bilemediğimden, hatamdan öğrenemeden bir hata daha yaptım.
hoş, böyle saçmalamasam da, dudak büken büker herhalde. aman kimse kızmasın diye düşünerek hareket etsem, ilkokul 2 terk bir adam da olabilirdim, o kafayla.