Tuesday, March 14, 2006

kimsenin iyileşmek istemediği hastalık

Aşıkken beynimiz nasıl işler sorusunun cevabını araştırmak için en kestirme yol, annelerin bebeklerine bakarken çekilen beyin MR'larına bakmak olabilir. Romantik aşk ile anne-bebek "aşk"ı/sevgisi arasındaki örtüşmeye her değindiğimde, salonda şöyle bir kımıldanma olduğunu hissediyorum. Bu kımıldanma biraz huzursuzluk, biraz heyecan, biraz da şaşkınlık duygusu içeriyor gibi...Hele beyinde o anda en aktif olan alanların, hangi duygularla ilişkili olduğunu açıklayınca, heyecan biraz hayal kırıklığına dönebiliyor: egemen olan duygular, endişe, kaybetme korkusu, tehlikedeymiş hissi, her an kötü bir şey oluverecek duygusu...Aşk, başlar başlamaz, bitişin endişesini de beraberinde getiriyor. Öyle ki, endişe bittiğinde, aşk da bitmiş oluyor. Gösterdiğim beyin MRlarının bütün romantizmi öldürdüğünden yakınan bir dinleyici, "aşkı da hastalık yaptınız yani yankı bey" diye sitemini dile getirdi. bir insana kayıtsız şartsız bağlanmanın beynimizle bir ilişkisi olması onu neden hastalık yapsın diyecektim ki, bir başka dinleyici "hastalık değil mi?" diye tartışmayı kızıştırdı. Aşk bir hastalık herhalde, tedaviye ihtiyaç duymayan cinsten... Kimse aşktan iyileşmek istemez ki...

Friday, March 10, 2006

Ziraat bankasında iki seminer

Konuşmacı olarak çağırıldığım yerlerde, öğrettiğimden fazlasını öğreniyorum desem abartı olmaz... Mart ayının ilk günü Ziraat Bankası'nın eğitim merkezindeydim. Konuşmalarımın içeriği bildikti; yazılarımda değindiğim konular: karar mekanizmaları, risk değerlendirme, beynimizin bütün bu süreçteki rolü...
beyin ile düşünce arasındaki ilişkiye değindiğim konuşmalarda, bir de demirbaş konu var: pozitif düşünmek zorunda mıyız? Pozitif düşünme adı altında, negatif sayılan her türlü duygudan uzak durma çabasının faydasızlığını başka bir sefere anlatayım. Ama Ziraat B Eğitim Dairesinin yöneticileri (Gülfide hnm ve Özlem hnm) ile oturup konuştuğumuzda gördüğüm o ki, kişisel gelişim adı altında sunulan bir çok "reçete ürün" sadece bana anlamsız gelmiyormuş. Sevelim-sevilelim, pozitif diyelim pozitif olsun, insan isterse her şeyi yapar, tipi gaz verme esasına dayalı görünüşte psikolojik yaklaşımların psikolojiyi iş hayatından uzaklaştırıcı bir etkisi var. Bir çok kişi, "şöyle yaparsanız sizi daha çok severler", "insanları şöyle etkileyebilirsiniz" tipi reçetelerden artık istemiyor. Öğleden sonraki oturumda konuşma şansı bulduğum bir çok yönetici de, akıllarına hitap edilmesini istediklerini söylediler.
Ziraat bankasını konulmaya gitmeden önce, belki biraz da önyargı ile, "fazla ankara" bulacağımı düşünmüştüm. Yanılmışım. Esnek düşünen, sorgulayan, anlamaya çalışan yüzlerce insanla tanıştım. Kişisel gelişime yönelik çalışmalara bakış açılarını kendime yakın buldum. Konuşmayı uzattıkça uzattım:)