Monday, September 17, 2012

karışıklığa geçici çözüm: 60-71 ay için herkese okulöncesi eğitim

60 aylık çocukların ilkokula başlaması hem velilerde hem de uzmanlarda haklı endişelere yol açıyor. 60 aylık bir çocuğun ilkokul öğrenimine başlamasının sonuçları ne olacak?
O yaştaki çocukların bireysel ve zihinsel gelişimleri ilkokul birinci sınıf öğrencisi olmaya uygun değil. Çocuklar onlara verilen yükü taşıyamadıkları takdirde davranış sorunlarıyla karşımıza çıkıyor. 60 ay civarında olan çocukların ancak yüzde on ile yüzde on beşinin o yaşta ilkokul birinci sınıf müfredatını taşıyabilecek düzeyde olduğu tahmin ediliyor. Bakanlığın müfredatı hafifletme adımı belki bu yaştaki çocukların işini kolaylaştıracak, ancak ne okulların fiziki yapısı buna müsait ne de sınıf öğretmenleri buna hazırlıklı. Bu durumda çocuklar yine davranış problemi geliştirebilir. Çocuklar kendilerine okul öncesi içeriği öğretebilecek öğretmenlere sahip değilken, fiziki ortamlar buna müsait değilken müfredatta yapılmaya çalışılan hafifletmeler çözüm değil.

Birinci sınıf müfredatının okul öncesi eğitime kaydırılması 72 ay ve üzeri çocuklar açısından olumsuz oldu. Uygulama bu çocukları nasıl etkileyecek?
72 ay ve üzeri çocukların boşuna anasınıfı eğitimi almaları gibi bir durum ortaya çıktı. Bu çocuklarda da onlara taşıyabilecekleri yükü taşıtmadığınız için boşluktan doğan davranış problemleri çıkacak. Dolayısıyla ilkokul birinci sınıfta okuyacak, aralarında yaklaşık 18 ay bulunan geniş yaş grubundaki çocukların hem gelişimsel hem de davranışsal çeşitliliği sınıfta hangi öğrenimi yaparsak yapalım sorunlar yaratacak.   


Siz nasıl bir model öneriyorsunuz?
Ben 60 ile 71 ay arasındaki çocukların açılacak okul öncesi eğitim sınıflarında eğitim görmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yaş grubundaki tüm çocukların açılacak okul öncesi eğitim sınıflarında okullaşması gerektiğini savunuyorum. İlkokul birinci sınıflar ise 72 ile 84 ay arasındaki çocuklar için olmalı. Böylece çocuklar, zihin ve beyin gelişimlerine uygun yükü taşıyabilirler. Okul öncesi eğitim zorunlu, ücretsiz ve herkese sağlanan bir uygulama olmalı. Böylece en azından biçimsel olarak batı standartlarında bir eğitim modeline gidilebilir. Şu anki uygulamayla birkaç yüz bin çocuğun eğitimden soğuma ihtimali beni ürkütüyor. 
 60 aylık çocuklarını okula kaydettiren aileler yoksul ilçelerde daha çoğunlukta.  Bu ilçelerdeki okulların fiziki şartları da daha elverişsiz. Yeni sistem yoksul aile çocuklarını daha da vuracak gibi. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
 PISA raporuna göre Türkiye, sosyoekonomik kökenin öğrenci başarısı üzerindeki belirleyiciliğinin en yüksek olduğu üç OECD ülkesinden biri. Ne yazık ki okul öncesi eğitim almamış, aile içindeki sosyokültürel gelişimden yeteri kadar beslenememiş çocuklar mevcut durumda bile taşıyamayacakları yükler taşımak zorunda kalıyorlar. Bu çocukların 72 aylık olanları bile zorlanırken, okula daha da erken gitmeleri onların gelecekteki eğitimleri açısından şanslarını daha da azaltacak.

4+4+4 uygulamasıyla birlikte 8 yıllık temel eğitim fiilen 4 yıla düşürüldü. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Toplumun ortak dilinin, kültürel dilinin oluşması ve birbiriyle anlaşma, iletişim kurma kültürünün gelişmesi açısından belli bir zamanı beraber geçirmek, ortak bir bilgi ve beceri kazanımından geçmek önemli. İşte bu nedenle de eğitim her zaman siyasetin ilgisini çekiyor. Her iktidara gelen siyasi parti, eğitimi düzene uygun kafalar oluşturmanın aracı olarak görüyor. Kendi orijinal düşünce becerisini geliştiremeyen bir toplum haline dönüşüyoruz.  Mesele sadece temel eğitim süresinin kısalması veya birtakım inanç özgürlüğüne uymayan derslerin müfredata konulması meselesi de değil. Ezberci, kalıpçı, aşırı formatlayıcı eğitim tipinin bir kenara koyulması gerekiyor. 


Bu noktada, müfredata yeni din derslerinin eklenmesini nasıl yorumluyorsunuz?
İnsanların inanca ihtiyacı var. Yaşa, gelişim düzeyine, sosyokültürel ve ekonomik faktörlere göre bazı insanlarda bu ihtiyaçlar çok güçlüyken, bazılarında ise çok daha zayıf oluyor. Dinler de bu ihtiyaçları karşılamak üzere çıkmış kurumlar. Azınlık inançlarında olan veya inanç sahibi olmayan pek çok kişi devletin resmi kurumlarında din öğretimini kendi inanç, fikir ve vicdan özgürlüklerine bir müdahale olarak görüyor. Bu tepkiyi ciddiye almak lazım. Diğer yandan, çocukların zihinsel gelişim özellikleri sebebiyle on bir, on iki yaşından önce dinsel bilgiyi gerçek anlamda kavramaları çok zor. Okullar, çocuğunu dindar yetiştirmek isteyen ailelerin ihtiyacına da cevap veremez. Okullar bunun için uygun yerler değil.
Ortaokul müfredatına konulan çeşitli seçmeli ders paketleriyle çocukların mesleki açıdan yönlendirilmesi söz konusu olacak. İlkokulu bitirmiş, dokuz, on yaşlarında bir çocuğun mesleki açıdan bir yönelimde bulunması pek mümkün gözükmüyor. Uygulama sizce nasıl işleyecek?
Mesleğe yöneltme Türkiye’de çok talep ediliyor. Ancak mevcut meslek liselerinin bunu nasıl başaracağı tartışmalıyken, ortaokulda bunun nasıl gerçekleşeceğine ilişkin şimdiki deneyimler umut vaat etmiyor. Bir de bu planda yeterince hazırlık yapılmadı. Önerilen planın nasıl uygulanacağı da çok net değil. Çocukların yolunun kapanmaması çok önemli. Meslek belirleyiciliği olmadan, çocukların ilgisini geliştirici türdeki seçmeli ders paketlerini olumlu buluyorum.


Yeni eğitim sisteminde engellilerin eğitim koşullarını düzeltecek herhangi bir uygulamaya gidilmedi. Veliler de merakla bekliyor uygulamanın sonuçlarını…
Bir eğitim sisteminin en büyük ölçütü farklılıkları nasıl ele aldığından geçer. Eğitime başlama yaşı ne olursa olsun, her zaman grubun içinde bir çan eğrisi kuralı gereği bir grup çocuk ortalamanın çok önünde yer alırken, başka bir grup çocuk da ortalamanın çok altındadır öğrenme becerileri açısından. Eğitim sisteminde bu grupların farklı öğrenme stillerine, farklı öğrenme ihtiyaçlarına dönük programlar görmüyoruz. Otizmli, zihinsel engeli olan çocukların ihtiyaçlarına uygun olmayan, göstermelik bir eğitim aldığını, ailelerinin okul bulmak için kapı kapı dolaştığını biliyorum. Bu alanda çalışan öğretmen grupları, özel eğitim öğretmenleri, psikolojik danışmanlar ağır iş yükü altında eziliyor. Böyle bir ortam varken yeni uygulamaların tüm bunları nasıl değiştireceğine dair fikir yok. Aceleci bir değişim yerine, parça parça, en çok ihtiyacı olan gruplardan başlayarak, bilimsel veri toplayarak, değişik eğitim teknikleri deneyerek gerçekleştirilecek bir dönüşüm hedeflenmeli.

No comments: