Friday, January 04, 2013

mutluluk hayata ödenmesi gereken bir borç gibi


Hayata karşı ödenmesi gereken bir borç gibi…

Anna Karenina romanının ilk cümlesi, mutluluğun banal yanını tasvir eder. ‘’Bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.’’ Mutsuzluğun mutluluğun doğal tamamlayıcısı olduğunu düşünebiliriz. Kalbin kasılıp gevşemesindeki ritm gibi mutlu ve mutsuz anlar arasındaki gitgeller hayatın dinamosu sayılabilir. Mutsuzluk, aşılması gereken bir engel olduğunda, kaynaklarımızı daha fazla seferber ederiz. Mutluluğun getirdiği rehaveti bozacak bir olay nasıl olsa olur, bizi kendimize getirir. Mutlu olmanın bir tür rahat etme olduğunu düşünürsek, insanın temel davranışlarının bir kısmının bu rahatı bozarak yeni arayışlara girmeyi kapsadığını görebiliriz. Kendi aramızda rahat batması diyebileceğimiz bu ‘sendrom’ çoğumuzu harekete geçiren, ilerleten bir tür reflekstir.
Sıradan mutluluk. Tolstoy’un mutsuzluğu duygu hiyerarşisinde adeta mutluluğun üstüne çıkardığı bu cümlesinde gizli olan mutluluğun doğallığıdır. Mutluluk bir norm olduğu için çokça ve sıradan sayılır. Mutsuzluk ise bir dengenin bozulması ve her bireyde kendi rengini alması olarak görülebilir.
Para ve saadete dönersek, ‘parayı ver, saadet kalsın’ çağında olduğumuzu gösteren anket sonuçlarına saygı duruşu yapıp, bir kenara gömebiliriz. Nasıl mutlu olacaksın sorusunu bir kenara atıp, en son ne zaman nerede mutlu hissettin sorusuna 30 saniye içinde cevap bulmakta zorlanıyorsanız, bir 30 saniye daha bu sefer kendinizi zorlayarak düşünmelisiniz.
Cep telefonları kullanılarak yapılan bir araştırmada (Killinsworth ve ark) ‘şu anda ne yapıyorsunuz?’ ve ‘ne kadar mutlusunuz’ diye soruluyor. Mutluyum diyenlerin çoğu o anda ne yapıyorlar? Bir faaliyete odaklanmış, onu yapmakla, elleriyle emek vermekle ya da bir başka insanla konuşmakla meşguller. Pasif olduklarında (televizyon seyretmek gibi), odakları savruk ve dağınık olduğunda ise mutlu hissetmediklerini söylüyorlar. Şu anda ne yapıyorum? Ne kadar mutluyum? Bu iki soruyu gün boyu, 10-15 kere kendinize sorduğunuzda ne göreceksiniz, merak ederim.

No comments: