Saturday, May 10, 2014

enflasyonun genetiği

Enflasyonun genetiği

Enflasyon geliyormuş... Biraz “bu haftasonu kar geliyor”, ya da “bu kış komünizm gelecek” türünden bayat haberler gibi gelse de kulağa, çoğunluk pek de şaşırmış değil. Kırk yıldır enflasyonla kucak kucağa yaşayıp büyümüş toplumumuz,  “böyle olacağı belliydi” kadar, “biz alışığız enflasyona” diyormuş gibi.
“Enflasyon alışkanlığı nedir o zaman?” sorusuna cevap ararken, birkaç hafta önceki Ekodiyalog programında, Asaf Savaş Akat ile Deniz Gökçe arasındaki tatlı-tatlı atışmaların arasında kaynayıp gitmiş bir konu aklıma düştü. Asaf hoca’nın “enflasyonun genleri...” diye başlayıp orada kalan sözünün programın sonuna denk gelmesi tartışmayı başlamadan bitirdi belki. Yoksa, beyin bilimi, psikoloji gibi alanlarda cereyan eden konuların makro ekonomik durumları etkileyebileceğine, bütün beyin yıkama gayretlerime rağmen, aklı pek yatmamış olan Asaf hoca fikrini mi değiştiriyor ?
Önce enflasyon ve genler konusunu tartışayım.Enflasyona genler mi sebep olur, yoksa enflasyon mu genleri değiştirir? Yuvarlak cevap; ikisi de, teorik olarak, mümkün. Önce, çok yüzeysel de olsa, biraz gen bilgisi. Genler, beynimizin (ve tabii, vücudumuzdaki diğer organların) yapısını ve bu yapıların işleyişini belirleyen proteinleri kodlar. Yaşanan olaylar genlerin aktif olup olmayacaklarını, genler aktif olacaklar ise, hangi yoğunlukta işleyeceklerini belirleyebilir.
Enflasyon davranışı nedir? Bu davranışın ana çizgilerinden, sloganlarından söz edebiliriz. Örneğin, her an her şey olabilir. Ya da, durum gün günden daha kötüye gidebilir. Ve, elde fırsat varken kullanmak en doğrusudur. Çünkü, hayat beklemeye gelmez. (Ne olacağı) hiç belli olmaz. Günümüzü gün etmeliyiz. Zira, hayat kaçmaktadır. Zaman her zamankinden daha hızlı akmaktadır. Her an ölebiliriz.
Beynimizin anlayacağı bir dile dökersek, enflasyon var ise, yarın yoktur.
Bu çok yoğun belirsizlik durumunun, hayatı tehdit edici olarak algılanıp (öldürmesi şart değil, öldürecekmiş gibi yapsa yeter!), vücudumuzda hayatta kalmak için gerekli bütün mekanizmaları harekete geçirmesi kaçınılmaz olur. 
Kortikosteroidler ve her türlü stres hormonu adeta dolaşım sistemimize boca olur. Kanda olması gereken süreden uzun, hiç gitmemecesine kalan stres hormonları vücudun değişik bölgelerinin yanısıra beynin bellek hücrelerini hızla tahrip ederler. Bunu yaparken de, hem stres hormonlarının düzenini sağlayan genlerin, hem de bellek ve akıl yürütmede rol oynayan yapıların genlerin aktifleşme sıra ve süreleri altüst olur.
Enflasyon, doğrudan adam öldürmese de, yol açtığı belirsizliğin oluşturduğu her an ölüverecekmiş hissi ve doğal sonucu hayatta kalma stresi aracılığıyla beyinlerimizin işleyişini bozar. Bozmak ne kelime, berbat eder. Etmiştir.
Genlerin işleyişi değişir. Enflasyon genlerin işleyişi düzeyinde genetik değişikliklere yol açabilir. Asaf hoca doğru söylemiş demek ki... Ama, oluşan genetik değişiklik bir sonraki kuşaklara aktarılacak tipte, kalıtımsal bir genetik değişiklik midir? Örneğin, sıkça bahsettiğim yenilik arayışı genleri böyle zamanlarda ortaya çıkıp da, kuşaklar boyu etkinlik kazanabilirler mi?
Hani, Başbakan’ın Batı’dan aldığımızı bir ara söylediği “ahlaksızlık” gibi, bir kere alındı mı, alanların pek memnun olduğu ortamdaki yaygınlığından anlaşılan kuşaklar ötesi bir kalıcılığa nasıl ulaşır davranışlar ?
Epigenetik adı verilen bilimsel alan bu konuya ışık tutabilir, “Kalp Çarpar...” kitabımda s.23-24’de yer alan not ve grafiğe bakmak yetmeyecekse de, fikir verir. Epigenetik başlığı altında yer alan, genlerin genlerle, ve genlerin çevresel koşullarla karşılıklı etkileşiminin nasılının, niçininin biyolojisini kapsamlı biçimde ele almak üzere,  dipnot ile yetinmenizi rica edip* devam ediyorum.
Aslında, enflasyon kuşağında oluşmuş bir davranışın sonraki kuşaklara aktarılması için doğrudan genler düzeyinde bir değişiklik olması da şart değil. Kültür genleri de denen (biyolojik anlamda gen olmayan) “mem”lerin, yâni, kuşaktan kuşağa aktarılarak her kuşakta varlığını sürdüren davranış kalıplarının, bu rolü üstlenmesi mümkün.

Geleceği yok edicilik. Toplumsal çürümeden tutun geleceğe inançsızlığa, günü kurtarma politikalarından köşe dönücülüğe her arzu edilmeyen durumu, toplumun değişmesini “enflasyon”a bağlayabilir miyiz? Bilmiyorum. Her şeyin değerinin düştüğü bir ortamda, insanların çoğu gelecek perspektifini kendi varlığına, hayatta kalabilirliğine sınırlar. Soyunun, türünün devamını umursamazlaşır. Hemen olmasını istediği her şeyin önüne geçenlere acımasızca saldırabilir. Yok ediciliği giderek bütün insanlara, doğadaki canlılara yayılır. “Hemen-şimdi-burada” olmayan, zaten yoktur. Yok etmek de, câizdir.
Enflasyon çoktan geldi, ya da hiç gitmedi ki, diyebilirsiniz. Size hak veririm. Bir de şarkı uydursak diyip, enflasyonun psikolojik durumunun şarkısı olarak “it’s now or never” (şimdi ya da asla) ilan ederim..Enflasyon genlerini bulamasam da, şarkısını bulurum. “Ya, sen enflasyonun oluşturduğunu değil, bildiğimiz insanı anlattın”, derseniz, karşınızda esas duruşa geçerim. Eskiler, insan yolculukta belli olurmuş derler, biz de o sözdeki yolculuk’u enflasyonla değiştirebiliriz.
Enflasyon geliyormuş. Ekonomik veriler açısından herhalde önemli bir haber. Hayatımız açısından ise, gitti mi ki gelsin ?





*
            Meraklı okura biraz teknik not. Epigenetik, dünyaya beraberimizde getirdiğimiz mevcut genomik bilginin farklı vücut dokularında farklı yorumlanmasına, dolayısıyla o dokunun kendine has bir kimlik kazanmasına imkan veren mekanizmalar bütünü olarak tanımlanabilir. Yaşananların genetik yapıyı ve işleyişi değiştirecek etkiler oluşturmasını sağlayan ana mekanizmalardan birisi DNA’nın metilasyonudur. Bu da ne demeyin? Genlerin “promoter” bölgelerindeki sitozin nükleotidlerine metil grupları eklendiğinde (metilasyon olduğunda), kromatin yapısı sıkı, kapalı ya da transkripsiyona izin vermeyen bir şekle bürünür. Metilasyon sonucunda bazı genler sessizleşirken, bunun tersi olan demetilasyon (“metilsizleşme”) suskun olan genlerin aktifleşmesi ve bu genlerin kodladığı ürünlerin miktarının artması ile ilişkilidir. Örneğin, kanser oluşumunda tümör baskılayıcı genlerin, DNA tamir genlerinin hipermetilasyonundan (sessizleşmesi, işe yaramaması) ve tümör oluşumunu kolaylaştırıcı proto-onkogenlerin hipometilasyonundan  (sonucunda, aktifleşmesi) söz edilebilir. Metilasyonu ya da demetilasyonu başlatabilen bir çok etken arasında “stres” sayılır. Stres bunu nasıl yapar? Stres sonucu normalden fazla salgılanan glukokortikoidlerin doğrudan gen transkripsiyonunu (okunmasını ve dolayısıyla protein yapımını) arttırıcı  etkileri olabilir. Metilasyon ya da demetilasyonun beslenme (ne yediğine göre kürkünün rengi değişen fareler gibi), yaşam tarzı (sigara tüketimi ile kansere yatkınlık geninin demetilasyonu arasındaki olası bağıntı) ya da ters hayat olayları (serotonin taşıyıcısının kısa alelini çifte taşıyanların daha kolayca depresif olmaları)  ile biyolojik yaşantıları değişen insanların hayatlarında rol oynadığı düşünülmekte. Enflasyonu da bir hayat tarzı etkeni görebilir miyiz? Davranışlarımızı kalıplayan, yarını görünmesi zor kılan bir ters hayat olayı (enflasyonun dumanlı havasını sevenlerin dışındakiler için) diyebilir miyiz?








No comments: