Thursday, October 25, 2012

ısrarengiz ve sitemkar


önce ısrar
Misafire “çay alır mısınız?” diye soran ev sahibine “teşekkür ederim, almayayım” diyene ne yapılır? “Peki, siz bilirsiniz” deyip geçmek varken, “Allah aşkına, ölümü öp, n’olursun” (ve sonsuz bir dağarcıktaki diğer laflar) diyerek yalvar yakar ısrar etmek niye? Siz böyle düşünürken, ısrar edilen kişi (ki siz onun için üzülmektesiniz), “peki, alayım” der. Yarım ağızla teklif edilen çaylar, pastalar ev sahibinin bize biçtiği değeri yansıtır. Israr etmesini beklediğimiz arkadaşlarımızın niyetlerinin ve tekliflerinin sahiciliğinden emin olmanın bir yolu tekrar tekrar, yılmadan her şeye rağmen bize vermek istediklerini sahiden vermeye çalışmalarıdır. Israr, sahiciliğin ve içtenliğin bir ölçütü sayılır. Bir kere söylemek yetmez, iki kere söylemeniz, verdiğinizi almaz ise mahvolacağınızı belirtmeniz gerekir. Çocuklar annelerinin kendilerine sahiden ilgi gösterdiğinden emin olmak ister, onun sınırlarını zorlar, bir tür testten geçirirler. Sevgililerin “bakalım ne yapacak” sınavlarına benzer bu sahicilik testi yerine geçen ısrar krizleri ev sahiplerinin misafir nezdindeki reytinglerini belirler. Israr edilmediğinde, çay tepsisi önümüzden şöyle bir geçirilip gittiğinde, kendi gözümüzdeki değerimiz buharlaşmaya başlar.

hep sitem

Sitem ısrarın ayrılmaz bir devamıdır. Sitemin bir dostluk işareti olduğunu düşünenler, tersinin umursamazlık veya önemsemezlik olarak görülebileceğini söylerler. Sitem, yapılmamış, ya da eskiden beri yapılıp da artık yapılmayanlara bir özlem, keşke her şey eskisi gibi olsa derken hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilerek söylenen sözleri de içerir. Öfke, kızgınlık, kaybolup gidenin, gitmiş ve geri gelse bile eskisi gibi olmayacak olanın arkasından duyulan üzüntünün yansıması olur. Sitem edenlerin sinirlerimizi germesi, sitem edenlerden uzak durmaya, telefonla hatırlarını bile sormaktan kaçınmaya itilmemiz, biraz da bu ölümcül çağrışımda yatıyor.

No comments: