insanın 4+ temel duygusu: neşe/keyif,öfke/korku, tiksinme, üzüntü/hüzün...
duyguları arttırabilirsiniz, ama genel olrk temel renkler gibi temel duyguların da bu olduğu söylenir. bu duyguların kendisi kadar, nerelerde, hangi kombinasyonlarda yaşandığı da önem taşır. ağır basan ve arkada kalan duygulara göre içinde olduğunuz ruh durumunun "duygusal iklimi" belirlenir.
geçen hafta ege tıp fakültesinin 1inci sınıf öğrencilerinin ilk dersi için izmir'deydim. 1983 yılında beni doktor olarak mezun eden kuruma ve memleketim'e (burada bir izmir şovenizmi aramayın, sonunda güzel bir şehirde geçirilmiş, fazla problemli sayılmayan bir çocukluk ve gençlik döneminin şehri benim için) gitmek için her mazereti kullanırım. her geri dönüşte olduğu gibi hüzün (gitmiş ve bir daha geri gelmeyecek olanı hissettmenin verdiği hüzün) ve neşe (bunun sebebini açıklamak daha zor benim için, geride kalmış olan zorluklara baktığımdaki rahatlama duygusu mu, yoksa kavuşmanın verdiği bir keyif mi?) bir arada olur.
tıp öğrencileri ile karşılaşmaktan, beraber olmaktan duyduğum sevinçten birkaç ay önce yine bahsetmiştim. bu sevinç duygusunun bana olumlu bir şeyler yaptıracağına inandığımı, sadece tıp eğitimi vs gibi alanlarda değil, daha genel bir alanda,şimdi tarif edemedeğim olumlu bir etki yapacağını düşünüyorum.
belki bu bir "yaş" meselesi, uzmanlık öğrencilerine, tıp öğrencilerine, belik genel olarak öğrencilere duyduğum "hoca"lık duygusunda anormal bir kuvvetlenme hissediyorum.
diğer yandan, ABD'deki ihtisas dönemi sonrası İstanbul'a ilk döndüğümde, marmara'da işe başladığımda ilk yaptığım şeylerden birisi tıp öğrencierinden oluşma bir kulüp, daha doğrusu bir ilgi paylaşm grubu oluşturmak olmuştu. beyin v gelişim gibi bir konuda, küçükçaplı bazı araştırmalar, okumalar... bu marmara'daki masco (öğrenci araştırma kongresi)dan önceye denk geliyor. o gruptan değişik alanlardakişiler çıktı,psikiyatri, nöroloji gibi alanlara girenler olduğu gibi konuya ilgisini bşka alanlara gitseler bile sürdürenlerle haberleşiyorum. bir kısmı neredeyse, 40 yaşına yaklaşan bu genç drlara rastladıkça, yukarıdaki hüzün/neşe dengesi içinde duygulara kapılıyorum. neşe, güzel şeyler olmuş olmasından.. hüzün, neden daha fazlasını yapamadım, engellere teslim oldum, hatta zaman zaman baskıcı ya da bully yönetcilere yeterince karşı duramadım diye.
bunu anlattığım mentorlarımdan birisi,Jim, "her zamanki gibi çok şey beklediğimi" söylediğinde de ikna olamıyorum.
izmir'e, ege tıp'a ya da bal'a (ortaokulu okuduğum okul) her gidişimde, ya da oradan birileriyle her karşılaşışımda, beraber oluşumda, işte böyle izmir'den new haven'a, istanbul'a bir hayat döngüsü,bir parçasıyla zihnimde canlanıveriyor. neşe, hüzün,az öfke, biraz tiksinme. alın size, temel duygular.
Monday, September 27, 2010
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
İzmir...
Bağımlılık yapıyor değil mi? Her şeyiyle farklı bir şehir.Yine bekleriz efendim.
Biraz da nefret. Sevgi nefret ne kadar aykırı iki duygu. ikisi de aynı kişiye karşı gelişebiliyor. Ne kadar ayrı uçlarda duygular. Sevmek, vazgeçememek ve nefret etmek.
Post a Comment