Wednesday, June 26, 2013

Bir Tatlı Telaş: yeni kitabım

Bir Tatlı Telaş
Vaktiyle Akıl Çizgileri adıyla topladığım yazı ve çizileri, yeniledim, genişlettim, yanına bir o kadar da yeni ve saf akıl değil biraz da kalp kattım. Yeni boyutu, çizgileriyle akıl kitabı duygudan da nasibini aldı. Okurların görüşüne çıktı. Haziran 2013.

Sunday, June 16, 2013

Babalar nasıl sever?


Babalar nasıl sever?
Anneler cepte keklik. Biz babaların duyguları bir hoş, değişkeniz çocuklarımıza karşı. Şimdi konuyu "canım, biz çocuklarımızı sevmiyor muyuz"a çekmeyelim. Seviş tarzımız da bir hoş, kendimize özgü. Bir kere, (babalar olarak) annelere göre daha şartlı-şurtluyuz. Ne yaparsak yapalım, bizi kayıtsız şartsız seven ve bunu da az önceki deneyde olduğu gibi gözlerinden şıp diye okuduğumuz annelerimizin sevgisi, âdetâ, "cepte keklik."
Babanın beklentileri. Biz babaysak eğer, çocuğumuzun sevgimizi hakedecek şeyler yapması, sevgimizi bir tür kazanması gerekiyor. Doğru-yanlış olarak söylemiyorum, bir durum saptaması bu... Belli ölçütlerimiz, beklentilerimiz var. Bunlara uyulmasını bekliyoruz. Beklentilerimize uyan çocuklar, gözbebeğimiz olup, gözümüze giriyorlar. Uymayan âsiler ise, gözbebeğimize girmek için önerilen yollar dışında yolları tuttuklarında, sevgiyi kazanmaktan vazgeçtiklerini sanmayın. Bize en çok direnen, bizimle en çok mücadele eden isyankâr ya da "hayırsız" çocuklar bile, belki de en çok onlar, bir tür "kutsanma" beklentisi içinde, alamadıkları bir sevgiyi (babanın onayını) almak için onca yıl isyan ediyorlar.
Babam beni sevmiş miydi? Çocuk olarak, kendimizi babamıza sevdirebildiysek, daha doğrusu, o bize sevgisini hissettirebildiyse, işimiz daha kolay. Hayatla didişmemizin bile daha yumuşamasını bekleyebiliriz. Çocuğumuza onu sevdiğimizi hissettirmemiz de aynı ölçüde kolaylaşacak. “Yok, ben o sevgiye ulaşamadım”, diyebilirsiniz. Ulaşmak için çaba harcamış olduğunuz günleri hatırlayamayacak kadar iyice gerilere itmiş de olabilirsiniz. "Zaten onun sevgisini elde etmeyi de reddetmiştim, âsiydim, radikaldim" de diyebilirsiniz.
Gözünden tanırsınız. Ama, zihninizde şöyle bir dönüp geriyi düşündüğünüzde, bu günkü aklınızla baktığınızda, hele artık babaysanız, babanızın sevgisinin kanıtlarını bulabilirsiniz. Geçmiş yıllarda görüp de, babalık sevgisiyle o sıralar pek ilişkilendiremediğiniz davranışları, şıp diye gözünden tanıyacağınıza bahse girebilirim

Wednesday, June 05, 2013

Biber gitsin oksitosin gelsin


Biber gazı bitsin, oksitosin gelsin

Oksitosin adlı nöropeptid beyinde bir kimyasal iletici rolü oynar. Özellikle sevgi ve bağlılık ilişkisi kurulurken beyin dokusundaki oksitosin düzeyinde ciddi bir artış görülür. Anne ve babalar çocuklarının yüzlerinin resimlerini gördüklerinde, seslerini dinlediklerinde oksitosin düzeyleri tırmanışa geçer.
Oksitosinin (deneysel çalışmalarda) burundan sprey olarak kullanılmasıyla, başkalarına güven, empati ve yakınlık hislerinde, cömertlikte ve başkalarına tahammülde geçici artışlara yol açtığı gösterilmiştir. Oksitosinin değişik psikolojik problemler için bir tedavi değeri olup olmayacağı henüz belirsiz; ancak bu etkilerden özellikle sosyal ilişkilenmeyi etkileyen otizm gibi  gelişimsel bozukluklarda yararlanılabilir mi sorusu üzerine araştırmalar sürmekte.
Bu bilgileri geçen hafta içinde beraberce bir seminer yaptığımız meslekdaşlarımla paylaştıktan sonraki çay sohbetinde gezi parkı protestoları sırasındaki polis şiddeti hakkında konuşmaya başladık (şaşacak bir şey yok, asıl bu karmaşık ortamda dikkatimizi verip semineri yapabilmemiz şaşırtıcıydı).
Şiddet nasıl önlenebilir derken, bir meslekdaşımdan dahiyane bir öneri geldi (ismini yazmak isterdim; izin almayı unuttuğumu şimdi fark ettim:). 
Polis barışçıl göstericilere biber gazı sıkıyorsa, göstericiler de onlara oksitosin spreyleri sıkabilir.
Böylece polislerde sevecen ve empatik davranışları doğuracak tipte bir beyin aktivitesi oluşur, göstericilere 'kıyamazlar'. Onların durumlarını ve görüşlerini daha iyi anlayıp, davranışlarını değiştirirler. Bu nörobiyolojik 'silah' barışın kurulmasına katkıda bulunabilir.
Twitter’da bu yazıyı ilk kez ‘post’ ederken, son zamanlarda gerektiği üzere şakadan anlamayan okurlara uyarı koyma ihtiyacını hissettim. Sizin için geçerli olmasa da, tekrarlayayım.
Bu önerideki biçimde barışçı göstericilere uygulanan şiddeti önlemek için bir ‘sprey’ uygulaması ve bunun empati geliştirici etkisinden yararlanarak toplumsal olaylarda şiddet uygulayan güvenlik güçlerinin insan kardeşliği duygularını güçlendirme ‘yöntemi’ bir bilim kurgu elbette. Hiç kimseye amacı iyi herhangi bir sprey sıkılmasını ya da fiske vurulmasını kesinlikle istemiyorum. Bu spreyin böyle bir etki göstermesini de beklemiyoruz. Ancak gösterse bile, bu şiddetin ortadan kalkması için bir tedaviye gerek yok; çünkü ortada bir ruhsal hastalık yok. Bireylerin ve sistemlerin davranışlarına yön veren bakış açılarını insana değer verme üzerine kurmaları yeter. 

(merak edenler için son dönemdeki yayınlardan bazılarının başlıkları ekte).



Saturday, June 01, 2013

websitem güncellenemese de blog ve twitter'da buluşalım

websitemdeki (www.yankiyazgan.com) aksaklık sebebiyle güncelleme yapamıyorum. 

websitesine bu yaz el atıyorum, bu pejmürde görüntüden kurtarıyorum. 

blogumu ve twitter hesaplarımı @yankiyazgancom ve @yazganyanki izleyebilirsiniz.