Saturday, April 17, 2010

biz sizin gibi olmayacağız

Mart başında tıp öğrencilerinin Türk Tabipler Birliği ile ortaklaşa (Dr Füsun Sayek anısına)düzenlediği bir tıp eğitimi toplantısındaydım. 1979'da İzmir'de benzeri bir kurultaydakini andıran siyasi mesaj verme çabaları ile gerçeği arama gayretleri arasında bocalayan öğrencileri görünce, aynı filmin tekrarını görüyoruz diye düşünmek, eski kuşak mensupları olarak ilk refleksimiz. Tıp eğitiminin verdiği (tabii alırsanız:) sorgulayıcı ve olumsuz olasılığı hesaplatıcı alışkanlıklara karşı koymak zor olsa da, bir genç olarak, ülkenizin geleceği üzerinde söz söylememek, kendi yolunuzun en doğru ve tek yol olduğuna inancınızı haykırmamak da zor. arada kalmaktan kastım bu.
salondaki bir kaç öğretim üyesinin "evladım, biz de sizin yaşınızda böyleydik" diye başlayan söylemlerine pek kulak asmayan gençler, "biz sizin gibi olmayacağız" cevabını yapıştırdılar. duygularının yansıması sözlerinin samimiyetinden hiç şüphe duymadım. amaçlarını gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceklerine ise, şimdilik kafa yormamayı tercih ettim.
biz sizin gibi NE olmayacağız? dönek, hain, korkak, pısırık, teslimiyetçi, beceriksiz, bencil...
gençlerin "biz sizin gibi olmayacağız", sözünde, büyüklerin "siz bizim gibi olmayın" dileğinin simetriğini görüyorum. acaba doğru mu görüyorum?
Anne ya da babamız gibi olmak arzusunun, onlar gibi olmak korkusuna dönüştüğü yaşlarda olduğumuz yıllarda, lise öğrenciliğinden üniversiteye geçiş dönemindeyizdir. o yıllardaki "ne kadar uzağa gidersek, o kadar iyi" düşüncesi, bazen geri dönülemez bir mesafeye götürebilir.
arzu ile korkunun çatışmasını şiddetle yaşadığımız gençlik yıllarını "başarı ile" tamamlamak mümkün müdür? bu konu neden kafama takılmıştır?

4 comments:

mutlulukmutfaktagizlidir said...

"Biz, sizin gibi liberal olmayacağız, İdealist kalacağız" denir. Ama sonra yaşam insanı yumuşatır, esnek hale getirir mi desem acaba?

s. said...

Tam bu sözleri yazdığımı hatırlıyorum günlüğüme. Onlara özenip özen mediğimi tam olarak hatırlamıyorum ama, bu sözleri ve o andaki duygularımı hatırlıyorum. Anlaşılmamış, değer verilmemiş, yalnız...
İletişim becerisinin ne olduğunu sonradan öğrendiğimde asıl sorunun ne olduğunu da anca kavraya bildim.
Takdir edilmekle, onaylanmanın iyi işlere bağlı olduğu zamanlardı ve ben bunların dışında, sadece anlaşılmak istiyordum.
Bu yüzden onlar gibi çocuk yetiştir meyeceğime kendi kendime söz vermiştim. Onlar gibi olmayacağıma...

gülnur said...

yankı bey merhaba, benim yardıma ihtiyacım var, size bir önerim olacak, blogumda size mektuplar yazsam bana yardımcı olur musunuz, okur musunuz, vaktiniz olur mu, her saniyenizi paraya çevirmeye alışmışken böyle bir şeyi zul görür müsünüz?

sevgiyle..
Gülnur.

ışıl said...

Hocam merhaba,

Hiperaktif çocuk..'u yeni bitirdim; kitabı almamın sebebi, oğluma hiperaktivitenin eşlik etmediği hafif dikkat eksikliği tanısı konmasıydı. Doktor olmama rağmen kitabınızı okuyana kadar konuyu pek de gerçek boyutuyla algılayamamış olduğumu farkettim; çok yararlandım, ekipçe elinize sağlık. Öğretmenler için de gerçek bir yol gösterici. Bunun dışında diğer kitaplarınızı da çok severek okudum ama Labirent..in yeni baskısını bekliyorum (eskisi taşınırken kayboldu); geç ergenlik döneminde çok faydalanmış ve etkilenmiştim. Herşey için çok teşekkürler (ayrıca kitaplarınızda herşeyi kendiniz yapmış gibi sahte bir tutum içine girmeyip, -o kitaba ve size- emeği geçen kişilere/ ekip arkadaşlarınıza da bolca teşekkür ediyorsunuz ya; çok takdir ediyorum ama ne kadar Türklüğe aykırı bir yaklaşım:) Sevgiler...