Friday, August 22, 2008

gümüşlük yıllar sonra




tatil mi tatil... 1984 yazından bu yana bazen bloklarla ardarda bir çok yıl, bazen de uzun aralardan sonra (bu yıl) olduğu gibi geldiğim tatil beldesinin ölüm döşeğindeki hali bile fena değil...
eskiden siması tanıdık bir çok insan, bir ara (şimdik) radikal köşe yazarlarından birisinin tanımıyla "entellerin ağaç gölgesinde kitap okuduğu yer" (bkz. GTB başlıklı yazı, websitemde) gümüşlük'te aynı minval devam ediyor; ama kesinlikle azınlığa düşmüş durumda... büyük koydaki pansiyon odasına burun kıvırıp, küçük koyun ucundaki "chic and pretentious" balık lokantalarında yemeye düşkün kalabalıklar, hem tanıdık hem yabancı.
yılmazın pilli sessiz motorlu şişme botuna binip, uzaktan köye bakarken ("la roche noir", gümüşlük'ün arkasındaki hakiki yerleşim karakaya köyü) düşünüyoruz. her sene bir tarafına ilave inşaat yaparak eksikleri giderilmeye çalışılan "motel" ve "lokanta"ların en büyük eksikliğinin "fazlalıkları" olduğuna hükmediyoruz.
fazlalıklardan arındırılmasının eksikliklerinin giderilmesine yeteceği tek yer gümüşlük koyu değil. hepimizin fazlalıkları en büyük eksiğimiz. bu kulağa laf oyunu gibi gelse de, oyun oynamıyorum:))
ekteki fotograflardan birisi koca dağın arka yüzündeki kayalıklardan... diğeri ise, klasik bir görüntü. bütün gün tembellik yapmak, sağda solda tanıdık ya da yeni tanıştık 3-5 kişiyle bazen havadan sudan, bazen daha derin konuşmak mekanı bir kıyıdan.
kendimi rahat hissettiğim yerlerin sayısı mı azalıyor, benim rahat etme katsayımda bir sapma mı var? bilemiyorum. şu anda rahatım. bu yetsin.

2 comments:

s. said...

bu yazyıyı okuyunca aklıma Marmara adasının Çınarlı köyü geldi. İlk gidiş tarihimiz 80lerin başlarıydı sanırım. Hiçkimse yoktu. Sahil dediğimiz yer gerçekten kum ve denizden ibaretti. Gerisi göz alabilidiğine başak tarlasıydı. Tek bilinen yer iskeledeki çay bahçesi, köyün fırını ve daha yeni yeni onarılan küçük pansiyonlarıydı. Uzun bir ardan sonra gittiğimde ise geçmişten sadece koca çınar ağaçlarıydı geriye kalan.
Hiçbir şey eskisi gibi kalmıyor, ne yazık!

yeşim salı said...

Bahsedilen yerlere zarar veren herzaman insan kalabalığı olmuyor aslında,(bazı yerlerin tadı da kalabalıkla çıkıyor).Böyle düşünmek zorundayız aksi takdirde yeni keşfettiğimiz bazı yerlere de bizim gitmememiz gerekirdi, çünkü oralarda da oraları sonradan kalabalıklaştırmış olanlar bizler oluyoruz.Bence eseas sorun, bu kalabalığı gören işletme sahiplerinin dediğiniz gibi kendince eksik tamamlama adına mı yoksa güzelleştirme adına mı bilmiyorum anlamsızca herşeyi değiştirme,"modernleştirme" çabası.Bodrum denince benimde aklıma gelen Karaincir koyu oldu.Evet ,sakinliğin daha çok yakıştığı bölgeler var ama karaincir zaten hiçbirzaman çok sakin olmadı ,hatta akşamüstü teknelerin uğramasıyla daha da hareketlenir çiğ börek ve lokmalarla sanki ortak bir kutlama havası yaşanırdı.Ama bir kaç sene önce ne yaptı işletmeci?Sazlarla ve doğal malzemelerle çevrelediği gazınosunu pimapenle kapattı,sevimsiz,soğuk bir görüntüye kavuşturdu.Kalabalık aynı kalabalık ,mekan büyüklüğü aynı fakat görüntü korkunç.Bir de böyle örnekler var işte.Ama sonuç olarak doğru hiçbirşey eskisi gibi kalmıyor,ama ben yeni haliyle de sevmeye çalışıyorum .Hele ki bodrum,gümüşlük (daha çok bozulmasın tabi ama) bence her haliylede sevilir.Eski bir yazınıza yorum yaptım ama,yaz gelmesiyle yazı güncellendi.Herhalde özledim bende oraları...