Tuesday, May 01, 2007

30 yıl önce bugün


bu yıl ne çok şeyin 30uncu yılı... lise mezuniyet mesela.
bugün ise bir tek şeyin 30uncu yılı. 1 mayıs 1977. benim hayatımdaki yeri, bir tek benim için önemli; ama, benzeri ruh halinde çok insanla tanıştım 30 yılda...
ankara fen lisesinde son sınıf öğrencisiydim. yatılı, iddialı bir okul. ama ders dışındaki alanlara, özellikle siyasete, ülkemizin geleceğine çok ilgi duyuyordum. o yaştaki bir çok genç gibi.. (yandaki resim o yılların havasını yanıstıyor bence, sağdan ikinci ben, resmin soluna doğru, haldun mıdoğlu, nihat demirer, semih doğan, rıdvan akkurt, uğur algan, resmin sağında ali tükel; hepsi ülkenin hatta dünyanın dört bir yanına savrulmuş).
kendi geleceğim o kadar da ilgimi çekmiyordu. kafama yakın arkadaşlarımla siyasetten konuşmak, ufak tefek riskler alarak fikirlerimi yaymaya çalışmak için ankara'nın şimdi blok apartmanlara dönüşmüş gecekondu mahallelerinde dolanmak başlıca uğraşımdı. ders mers hepsini nasıl idare ediyordum, şimdi akıl erdiremiyorum.
1 Mayıs kutlamalarına istanbul'a gitmeye karar verdim. yakın arkadaşlarımın çoğu düzenleyici siyasi gruplara karşı olduğu için zaten niyetsizdi. ben, her zamanki gibi, bir gruba bağlanma sorunu olan yanımla, daha ortayolcu sayılanlara yakın durarak toplantıya katılabileceğimi düşünüyordum.
1 mayıs 77, sanırım cumartesiye ya da pazara geliyordu. bir heves hazırlandım, tren biletimi aldım; perşembe günü pazartesi için geometri sınavı kondu. geometri mi, 1 mayıs mı ikileminden, geometri galip çıktı; 17 yaşında ve dersine yine de düşkün birisiydim, insaf edin.
Pazar akşamı, tamam 1 mayıs pazara geliyordu, akşam etüdünde, galiba radyosu olan birisi, istanbul'da 30 kişi ölmüş, dedi. Sanki ben de orada olsaydım ölecekmişim gibi, bir ölümden kurtulmuşluk coşkusuna girdim önce. Sonra da, herkesin hayatını riske attığı bir zamanda korkakça geometri sınavını tercih ettiğim için bugün bile hissettiğim (tek korkaklığım bu olmadığı için aynı hisleri değişik vesilelerle yaşadım) utanç ağır bastı. bazen bir tehlikeyi atlatmak, herkesin zarar gördüğü bir durumdan zarar görmeden "sıyrılmak" acı verici olabilir.

Bugün, 30 yıl sonra, aynı meydanda, benzer olayların olması, 30 yıl önce panzerler altında kalıp parçalananların ve kurşunlardan canını kurtarmaya çalışırken ezilenlerin hayatlarını hâlâ kimsenin umursamaması, beni sadece utandırıyor. İçim eziliyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum.

Çoğu 30 yıl önce aynı alanda hayatta kalmışlar arasında yer alan bir çok insanın, bugün 30 yıllık bir acı ve utancın giderilmesi için uğraşının azımsanmasına şaşıyorum.
sorun bu biçimde aşılabilir mi, o başka bir tartışma konusu. Ama, acı anıların, hayatımızı altüst etmişliğini aşmaya çalışanlara, neden hiç anlayış yok?

No comments: