1983'te Gaziantep'in Oğuzeli ilçesinin sağlık ocağının tek doktoruydum. İlçe dediğiniz, birkaç bin nüfuslu, olanakları sınırlı bir kasaba... Zor ve güzel bir "mecburi" yıl geçirdim, bir sonraki yıl askere, ondan sonra mecburi hizmetin kalan 1 yılını tamamlamak üzere Biga'ya gitmeden önce...Mecburi hizmetten öğrendiklerimi öğrenmenin başka yolları olabilirdi mutlaka, hayatımdan alıp götürdüklerini geri almaktan çoktan vazgeçtim zaten; aklımda kalanlar yeter de artar herhalde...
Göreve 20 Ekim 1983 günü tam 8.00'de başladım. Tam 8:10'da Cumhuriyet Savcısı telefonla arayıp, 'göreviniz hayırlı olsun, ... köyünde bir otopsi var, ona gideceğiz' diyerek ilk görevimi bildirdi.O günlerden en çok aklımda kalan, yaşadığım arkadaşlıkların keyfi ve içtenliği (bir daha yakalanamaz düzeyde). Otobüsten indiğim andan başlayarak beni ağırlayan iki doktor arkadaşımla geçen zamanı unutamadım mesela...
Muzaffer'in doğum günü için hazırladığım "tebrik kartı" yandaki resimde... Kendi yaptığı işi çok beğenenlere sinir olsam da, ben de bu kartı pek beğendim ve o yılki yılbaşı tebrik kartı haline getirdiydim.
Bu resimde kendimce mecburi hizmetteki bir hekimi (kim acaba?) çizmiştim, elimde kopyası olmayan yılbaşı kartı versiyonunda, "ben yalnız bir doktorum, boynumda stetoskopum, ben bu hizmete mecburum" şeklinde bir 'dahiyane' sözümü eklemiştim. Bu kartı neredeyse 30 yıl sonra Ege tıp'tan sınıf arkadaşım Aysun bana geçmiş bir ortak hatıra olarak çerçeveletip getirince, hiç bir zahmet boşa değildir, diye düşündüm :)
Arkadaşlık deyince sadece orada olanlar değil, yakında uzakta olup ziyarete gelenleri de saymalıyım.
Yine de genellikle (çoğunluk sağlık ocağı hekiminin olduğu gibi) yalnızdım (fotoğrafı sağlık memurumuz Şahin bey çektiydi). Kocaman bir bahçe, nar ağaçları ile doluydu. Arkadaşlarla beraberlik kadar yalnız kalmanın tadını çıkartmayı da Oğuzeli'nde öğrendim.
Hafta içi ya hasta muayenesi, aile planlaması kliniği (RİA kursuna gitmiştim) ya da ev ve köy ziyaretindeydik. Aşılama ve bebek takibi en önemli işimdi.
Lojman ile ev dipdibeydi. hayatımın en kısa süreli işe yolculuğuydu; toplam 10-12 adım. Pencereden çekilmiş fotoğrafta görüldüğü gibi hem dipdibe hem içiçe bir hayat. her gece doğum, otopsi, adli vaka, hastalık, kaza vesilesiyle camı tıklatmak yetiyordu; yattığım yer sürekli bir nöbet odası gibiydi. Yorulmadığımı söyleyemem.


No comments:
Post a Comment