'Farkında olmak, farkındalıklı yaşamak' kitabı için sunu yazısı
‘…bilinci
beynin kabuk veya herhangi bir başka bölgesinde bir birim veya nöron topluluğu
olarak aramamamız gerekir. Bilinç beynin her bölgesine yayılmış duyu, bellek,
anı veya duygularımızın oluşturduğu her seviyedeki farkındalık birimlerinin toplamından
oluşmaktadır.’
Bu cümleler bilince ve farkındalığa
bilişsel beyin bilimlerinin güncel bakışını özetliyor. Bu öngörülü satırların
ve elinizde tuttuğunuz kitabın yazarı Atila Gönder ile kendisi hayattayken hiç
tanışmadım. 1980’lerin başında yaptığı deneyleri özetleyip deneysel
çalışmalarından çıkardığı sonuçları yorumladığı sayfaları sevgili eşi Füsun
Gönder bana gösterdiğinde şaşkınlık, sevinç ve hüzün duygularını aynı anda
hissettim.
‘Ülkemizdeki bilimsel hayat pek verimli
değildi, bilimsel çalışmalar yeterince özgün değildi, bilim desteklenmiyordu’
gibi yıllardır dilimizde olan bu cümleler ve benzeri bir çok olumsuzluğun
içinde, son derece özgün deneysel düşünceler hemen şuracıkta, yakınımızda
birisinin zihninde yıllarca önce yeşerip serpilmişti. Bu özgünlüklerden
birisini örneklersem, beyin ve davranış ilişkisinde osilasyonların (beyin
dalgalarının salınım karakteristikleri diyebiliriz sanırım) açıklayıcı değerini
bir çok kişiden daha önce görebilmiş olmasına şaşmadım; ama gıpta ettim. Çok
gecikmeli olarak farkına vardığım bu deneysel ve özgün düşünceleri keşfetmenin
burukluğu ise hemen ardından sökün etti.
Atila bey’in hayattan ayrılmadan önceki dönemdeki yazma
sürecini eşi Füsun Gönder kitabın değişik yerlerine serpiştirilmiş ara
notlarında tanımlıyor; müthiş bir iştah ve iştiyak ile yazdığı kitabında
düşüncelerin akışındaki coşku kitabın duygusal tonunu belirlemekteydi.
Peki, kitap beni nereden buldu? Yazmanın
(ve yazdıklarını yayımlabilmenin) güzel yanlarından birisi, tanışmadığınız
insanlara ulaşabilmenizdir; ben de Atila bey’in yanıbaşına kitapçıdan
alıverdiği bir kitabımla (Kalp Çarpar Beyin Böler, 2007) varmıştım. Okuduğu
(bilimsel makale bile olmayan) yazılarımda sezdiği düşünüş tarzımı yakın
bulması, kitabını (bilimsel yanını) bana emanet edecek kadar bir yakınlık
hissini doğurmuştu.
Bu gururlanılacak durum, aynı zamanda
emanete nasıl layık olacağım sorusuna ve kitabın taslağı üzerinde yaklaşık 3
yıl evire çevire durmama yol açtı. Emanet kelimesiyle gelen güven, daha
önemlisi hiç tanışmadığım bir dostun yakınlığı elimi ayağımı bir süreliğine
dondurmuştu.
Belki de, Atila bey’in yakınlığı, tam
bulmuşken kaybettiğimiz bir çok güzel şey gibiydi; kayıp duygusunun verdiği
hüzün, insan ilişkilerindeki yakınlığın değerini ve eşsizliğini farketmemi
sağlamıştı. Oyalanmakla geçtiğini düşündüğüm zaman, aslında gerçekleşmemiş bir
ilişkinin değerini hissettirmişti.
Bu farkındalığın sonrasında kitaba
yaklaşımım değişti. Çalışma arkadaşım Dr Ayşegül Güler ile beraber 2011’de
kitabı ele alıp üstünde çalışarak, yayıma hazırlanmasına kendi yönümüzden
katkıda bulunduğumuzda, artık bana duyulan güvene bir biçimde karşılık
verebilmiş olmanın huzurunu da yaşıyordum.
Atila Gönder’in kitabının ilk ana
bölümünde onun farkındalığa ve yaşamaya ilişkin düşüncelerini, ikinci ana
bölümünde ise bu düşüncelerine temel oluşturmuş deneysel çalışmalarını
bulacaksınız. Deneylerin yapıldığı laboratuvarlara, konuşulan dile başlangıçta
uzak hissetmekten korkmayın. Dikkatlice okuduğunuzda, bu sıcak ve çalışkan
insanın, hayatı anlamamıza, yaşadığımızı farketmemize fırsat veren
çalışmalarının laboratuvarın ötesinde, gerçek yaşamdaki karşılıklarını arayıp
bulacaksınız.
Deneysel çalışma verilerden oluşur;
veriler bilim insanının kanaatini değiştirir, belirler. Atila Gönder’in, benim
anladığıma göre, düşüncesinin özündeki kavram olan ‘farkındalık’, değişime
inanç ve değişimi oluşturacak bakış açısından oluşmakta.
Atila Gönder, vakitsiz ölümüyle biten
bilimsel hayatında noktayı koyacak bir son söz söylemeye çalışmaktan ziyade,
sahici bir bilim insanı olarak, başkalarının alıp, yeni ve belki bambaşka
verilerle, değiştirerek geliştirerek yepyeni yönlere taşıyacakları bir düşünce
bayrağı açmakta. Yaşananların farkında olmadan değişimin mümkün olmadığını
hatırlatmakta.
Hiç bir yaşam anını bizzat
paylaşmadığım, gündelik anlamda hiç tanımadığım birisi olan Atila Gönder’i,
ölümünden sonra tanımanın, dolayısıyla bulduğum anda kaybetmenin hüznü ile
başladığım bu kitabın elinize ulaşması ile
sevinç içindeyim. Kendisini sevgi, saygı ve minnet ile anıyorum.
Sizlerin kitabın tadını özünü fark
etmeniz dileğiyle.
Yankı Yazgan
(Prof
Dr, Psikiyatri ve Çocuk Psikiyatrisi uzmanı)