A’dan Z’ye zorbalık:
Mitt Romney’den mülhem
Masumiyet çocukların hayatından
ne zaman çıkıp gider? Baştan beri var mıdır ki, demek belki daha doğru ama,
genelgeçer inançlarla çatışmayı başka zamana erteleyip, soruyu şöyle sorayım:
Çocukların düşündüğümüz kadar masum olmadıklarını düşünmeye ne zaman başlarız?
Herkes kendi masumiyetini bir
incelese, hayatında bir başkasına, ama kendinden zayıf birisine ilk tekmeyi ya
da taşı attığı günü arayıp bulsa, kendi masumiyetinin çıkıp gittiğini hissetmiş
olduğunu da hatırlayacak mıdır? Tekme ya da taş atmadınız, o zaman aşağılayıcı
bir bakış fırlattığınız günü hatırlayın.
1970 yılında sınavla girilen okullardan birisinin (ben
okurken adı başkaydı, sonradan MC hükümetlerinin önemli bir icraatı olarak adı
ve kısmen de kaderi değişti) orta kısım öğrencisiydim. Okulun ilk gününde sınıftaki erkek çocuklar
arasında yayılan bir söylentinin konusu haince bir merakla bahsedilen bir başka
çocuktu.
Koridorun başındaki sınıfın iki
senelik öğrencisi Z çok kötü kokuyormuş, üstü başı kirliymiş, pantolonunun
paçası sökük, gömleğinin yakası yağlı imiş. Derste teneffüste devamlı vücudunun
sağını solunu oynatıp, gidip ona dokunduğunuzda ağır küfürler savurup
peşinizden koşturuyormuş. Haberi alan yan sınıfa gidip Z’nin söylendiği gibi
olup olmadığını ‘test’ ediyor, Z çılgına dönmüş bir şekilde oradan oraya
koştururken, çocukların dördü beşi bir olup onu itip yere düşürdüğünde onların
peşine düşüyordu.
Meşhur müstahdem S.K. (kafasının
biçimi burada adını anamayacağım bir vücut parçasına benzetilerek üretilmiş
takma adı Z’nin sonradan idrak edeceğimiz küfürbaz mizahının ürünüydü) ise
elinde süpürge ile ‘bırakın ‘lan çocuğu’ diye yetişene kadar durum devam
ediyor, az sonra zil çalıyor, hepimiz sınıfımıza dönüyorduk.
Z’ye doğrudan saldıran ya da
küfredip tahrik edenler arasında değildim; ama düşürüldüğü duruma gülüyor,
gülmüş olmamdan duyduğum rahatsızlığı ise onun ‘ezikliği ve salaklığı’na
bağlayıp, kendisine yapılanlara karşı koyamadığı ve niye bu kadar anormal
olduğu için Z’ye hınçlanıyordum.
Zorba elini kirletmez. Z’ye saldırıları köşesinden organize eden A
ise, Z’ye elini bile sürmemiş, sadece liderlik yapmıştı. Kimsenin otoritesini
sorgulamaya cesaret edemediği, öğretmenlerin sevmeseler bile pek tuttuğu,
dersleri fazla parlak olmasa da öyleymiş gibi olan bu çocuk büyüdüğünde ‘tepe
yöneticisi’ koltuğuna hepimizden önce tırmanmayı becerdi; başarıları ile o
zamanki sınıf arkadaşlarının göğsünü kabartırken yakınlarına iş bulmak, küçük
borçlar vermek, tutunamamışların elinden tutmak gibi himmetleriyle gönüllere
taht kurdu. Taht kurduğunuzda, başkalarına yukarıdan bakmaya devam edersiniz;
statünüz gönüllerin sultanı olarak ‘yüksek’ten devam eder.
Okul yıllarındaki statü
farklarının yıllar içinde devam ettiğini görmek beni hep hayrete düşürmüştür.
Havalılar, inekler, serseriler, artistler, enteller, faşistler vb gibi
ayrımları aşıp geçen ‘statü’ her grubun içinde bir üst-alt ayrımı yaratarak
dikey bir tabakalanma oluşturur. Hepimiz kardeşizdir, ama bazılarımıza ‘abi’ ya
da ‘abla’ denir.
A’nın Z’ye dönük örgütlediği
zorbalığın adının zorbalık olduğunu bilmesem de, seyircisi kaldığım için bile ortağı
olduğum eylemin ağırlığını hissetmiş olduğumu Z ile yıllar sonra
karşılaştığımda anladım. Z çocuğunu elinden tutup ‘bu ağzını burnunu oynatıyor
tıpkı benim gibi’ diye çıkıp gelmiş, kendi yaşadıklarının tekrarından korkusunu
açıkça söylemişti. Ona zorbalık yapanlar arasında beni sayıp saymadığını
soramadım; bana (doktor olarak) güvenip gelmesini ‘belleği beni zorbalar
listesine kaydetmemiş’ diye avuntu yapıp, sustum.
Zorbalık, kendinden daha zayıf olana dönük her tür ‘şiddet’i içerir.
Kurban ile zorba arasındaki güç asimetrisi (cüsse, sayı, para, mevki gibi)
şiddetin iki arkadaşın dövüşmesindeki ya da küsüşmesindeki şiddetten ayrımını
yapmamızı sağlar. Saldırıya uğrayan, dışlanan, hakkında laf çıkartılan,
yıldırılmaya çalışılan bir biçimde zayıf sayılmasına yol açan bir özellik
taşır: azınlık, şişman, özürlü, ufaktefek, düztaban, gözlüklü, çabuk kızan,
durgun-donuk, kaygılı, nasıl konuşacağını bilemeyen ya da herhangi bir ruhsal
bozukluğu olan bir çocuk zorbaların gözüne ilk kestirdiği olur. Özellikle
sosyal iletişim becerisi pek kuvvetli olmayan, başkalarının davranışlarındaki
nüansları iyi okuyamayadıkları için davranışlarını ayarlayamayan çocuklar
başlarına gelen zorbalık sonucunda iyice kırılganlaşır. Ruh sağlıkları daha da bozulur.
Kurbanlıktan çıkışı zorbalara katılmakta bulanlar ise, kendilerini tam anlamda
kurtarmış olmazlar. Zorbalık statüsü kazansalar bile, ‘sonradan’lığın verdiği
eğretilikten midir, geçmişlerini (‘ezik’) kimse bilmese bile kendileri
unutamadıkları için midir bilmem, ruh sağlığı problemlerini kurbanlardan daha
şiddetli yaşarlar.
Zorbalara sonra ne olur? Zorbalarda bir ruh sağlığı problemi
herkesten daha fazla, daha yüksek bir oranda görülmez. Acımasızlık bir hastalık
değildir. Kısacası, ‘hasta’ değillerdir; hasta ederler. Ellerini silip, sıyrılır
çıkarlar.
ABD’deki Cumhuriyetçi başkan
adayı Mitt Romney’nin 1965 yılında mezun olduğu Cranbrook lisesindeki ‘eşcinsel
görünüşlü’ sınıf arkadaşına yaptıkları Mayıs başında ortaya dökülünce ‘belki de
o kadar kolay çıkamazlar’ diye düşündüm.
Romney saçlarına sarartıcı
sürdüğü ve kakülünü gözünün önüne düşürdüğü için John Lauber hakkında ‘onu bu
okulda böyle gezdirmeyiz’ hükmüne varmıştı. Liderlik ettiği dört kişilik grupla
beraber üzerine çullandıkları John yıllar sonra grupta yer alanlardan birisiyle
karşılaştığında o gün yaşadığı dehşeti hep içinde hissettiğini söyler. Grubun
Romney dışındaki üyeleri de (The New Yorker’da Amy Davidson’ın 10.5.2012
yazısında) şimdi geriye dönüp baktıklarında arkadaşlarını düşürdükleri durumun
ne kadar berbat olduğunu ve bu yaptıklarını yıllar boyu bir ayıp olarak
yaşadıklarını anlatırlar. Romney ise olayı önce hatırlamaz, en azından öyle
görünür; sonra bir ‘şaka’ (ingilizce’de küçük düşürücü şakalar için kullanılan prank) olduğunu söyler. ‘Olur böyle
şeyler’, özür dileriz, geçer, ‘n’olmuş yani’. Tanıdık değil mi?
Z’nin zorbası A’da olduğu gibi
‘yüksek statü’dedir; babası eyalet valisi, kendisi şimdiki Başkan adayıdır.
Zayıflara babalık ya da abilik eder,
sadaka verir; himmet gösterir.
Ama, eşit ilişkiden anlamaz.
Itaat eder ya da emreder, hükmeder.
Peşine düşenlerin masumiyetini de
alır götürür.