Friday, March 30, 2012
Eğitimdeki yasal değişiklikler derdimize çare mi? (Mart 2012 Balçiçek İlter ile)
Sunday, March 25, 2012
konuşmalarımın görüntü kayıtlarının linkleri
Friday, March 23, 2012
If there is a Turkish coffee, there is a Turkish brain.
bu sunumu Sn Hazım Ellialtı'nın istanbul'daki tepe yöneticilerin düzenli bir toplantısına beni davetinde yaptım. ingilizce olmasının sebebi grubun içinde türkçe bilmeyen çok uluslu yöneticilerin bulunması. türkçeleştirdiğimde buraya yerleştiririm.
Brain alla turca (speaker notes, 20 Feb 2012)
Yankı Yazgan
If there is a Turkish coffee, there is a Turkish brain.
Though, neither coffee nor brain is Turkish.
How we make and savor the coffee makes it Turkish, and so is for the brain.
How we use our brains is set by the culture and environment we live, in other words by the context.
Obviously there is not a Turkish brain but there is a dominant form of brain functioning that fits well to the demands of Turkish social (also business, probably) environment. The distribution of the brain structural subtypes and their consequent behavioral profiles are somewhat stably present across subdomains
Immediacy is what the current Turkish context prioritizes. An overfocus on now; a vague future that yields either desperation or excessive hopefulness.
Makeshift solutions are somewhat necessary to respond to the urgency created by the immediacy of the environment. (hemen; right now, subito, depeche or alles vite!).
Metaphor: Marche alla Turca: two steps forward, one step backward.
Fretting, for many, is a natural behavioral result of the ambiguity of communication and pushing demand for immediate results.
For example, the surface areas of certain brain regions (such as anterior cingulate) responsible for conflict detection and risk identification are correlated with certain behavioral traits such as harm avoidant or novelty seeking. The fact that whether and to what extent these brain regions operate independently of the regulating systems of the brain (such as DLPFC) is dependent upon the developmental and educational opportunities these individuals have had access to.
The environmental demands are determined by social, cultural and economic factors sometimes over decades. We do not know whether there are specific genes for transmitting these but obviously the emotional and social ‘climate’ proves to be sufficient for sustaining particular types of behavior subserved by universal neural circuits. Thus, we may think that excepting certain genetic isolates in distant regions most neural systems of the brain are used Turkish way due to the social structure and daily operational needs of life.
Cherry picker was the term I had learned from Hazim Bey, as a characterizing term for the Turkish customer.
According to this description, the Turkish customer finds the products with highest savings. It is hard to call this austerity or frugality, since the customer is so preoccupied with ‘saving’ on that particular item, s/he purchases it regardless of the need (this may now be the case for the worldwide customer).
The Turkish house is a reflection of this shopping attitude. You can see hallways and balconies full of gadgets of no use and all sorts of redundant items that were purchased just because of bargain finds… How specific is this to the people who name or feel themselves Turkish? Very little.
In the east, you sit and wait. With a little patience, things will come to you (Tanpinar).
Sometimes it is a successful strategy to jump on at the last minute; since things can change at any moment (as has been the dollar for years leaving a hard to erase mark on our fiscal memories). This also reminds me of a top executive who always waits for his name to be announced at the airport PA before he gets on board. ‘who knows, anything could happen in the meantime’. So the shortness of time, as shortness of breath, is reflected in the behavior of the survivors.
A happy life may consist of two functional elements:
Having a purpose, or a number of meaningful goals to pursue
Being able to establish and sustain relationships
Our brains are organized in affiliative and executive neural systems:
under ‘Normal’ conditions they work hand in hand .
Under demanding conditions of immediate and fast processing, goal oriented systems may override the relationship systems.
There are two further major axes: status X closeness
Climbing up vs. connecting conflict may be resolved thru linked in, where connectedness is in the service of maintaining or upgrading status.
Relationship orientation is not exclusively Turkish at all but premodern, that disappears as Turkey becomes more and more westernized in the sense of its social structure and functioning. Pamuk’s following paragraph reflects well what our people have felt about these lines that cut across our souls:
”..Between the ages of sixteen and eighteen, part of me longed, like a radical Westerniser for the city to become entirely Western.
I held the same hope for myself; but another part of me yearned to belong to the Istanbul I had grown to love by instinct, by habit and by memory. …“
“... When I was a child, I was able to keep these two wishes apart ( a child has no qualms about dreaming in the same moment of becoming a vagabond and a great scientist) but as time wore on, this ability faded and, with it, the melancholy to which the city bows its head - and at the same time claims with pride - began to seep into my soul...”
zor koşullarda iletişim
·
İZ’den Akılda Kalanlar (bir bankanın çalışanları ile söyleşi/forumdan ses kayıt notları)
Zor koşullarda iletişim…
yaYaptığınız iş zor, zor olduğunu kabul edin.
· Karşımızdakine “siz” ve “bey/hanım” diye hitap etmek, karşımızdaki ile pozisyonumuzu belirler, ona saygımızı yansıtır ve karşımızdakini serbest de bırakırken ve bir yandan da şekillendirir. Sadece saygı göstermekle kalmazsınız, aynı zamanda örnek de teşkil etmiş olursunuz.
· İçimizden gelen ile verilen talimat arasında bir çelişki olduğunda zorluk çıkar bu çelişkiyi aşmak bir eğitim sürecidir.
· Hepimiz çok doğal olarak kolaylığı tercih ediyoruz. Kolay yapılanı, işin kolayını bulmaya çalışıyoruz. İnsanların en kavgacı, en agresif, en ters olduğu durumlar karşısındakinin kasten zorluk çıkardığını düşündüğü durumlar oluyor.
· Bize gelen kişiler, hayat tecrübelerinin içerisinden aldıkları deneyimlerle bizim karşımıza çıkarlar. Karşısında biz yokuz, bizim görevimiz ile ilgili geçmişinden taşıdığı imgeler var. Ancak bizi tanıdıktan sonra, kim olduğumuzu bildikten sonra bizimle ilgili oluyor. Bu nedenle, karşımızdakinin tanıması için tanıtmaya ihtiyacımız var.
· Şikayetin iyi yanlarından birisi insanı harekete geçirebilmektir. Memnuniyetin ise rehavete sokan, değişimi güçleştiren ve bir süre sonra da öldüren bir yanı vardır.
· Adam yerine konuyor olmak hepimizin ihtiyacı. İnsanlar en çok dinlendikleri zaman adam yerine konduklarını hissederler. Dinlemek zaman ayırmak ve gerçekten ne olduğunu anlamaya çalışmaktır. Bu nedenle zamanın daha da sınırlı olduğu yoğun bir zamanda ayırdığınız 30 sn. bile bazen insanlara aşırı iyi geliyor.
· Müşteri memnuniyeti odaklı olmak adam yerine koymaktır ancak bu da bir beklenti oluşturur. Bu nedenle hiç kimse, kimseyi tam mutlu edemez. Ama sizin genel kitleden farkınız, gayretiniz çabanız hissedildiği zaman birçok kişi tam memnun olmaktan vazgeçer.
· İnsanca bir ilişki içerisinde karşımızdakine iyi şeyler söylememizin mahsuru yok çünkü karşımızdakinin samimiyeti hoşumuza gidiyor.
· Biraz gülümserseniz karşınızdaki de gülümsüyor. Kibar olduğumuzda, siz diye hitap ettiğinizde ya da belli bir sevimlilik ile hareket ettiğimizde karşımızdaki insanların %95’i değişiyorlar.
· Yoksul ve düşük gelirli zeminden geliyorsanız, sunulan imkanın yarın olup olmayacağının belli olmadığı bir bakış açısı ile büyüyorsunuz. Ve öyle olduğunda bulduğunu sonuna kadar kullanma, kaynaklara yeni erişebilmiş toplum kesimlerinin yaptığı doğal bir refleks oluyor. Buna anlayış göstermek ve sunulanın kalıcı olduğunu hissettirmek toplumsal sınıf değişikliğini yeni gerçekleştirmiş kişiler açısından daha rahatlatıcı ve daha iyi insancıl ilişkiler geliştirici olabiliyor.
· İnsanların öfkesi genellikle bulduğuna patlar. Bu öfkenin büyük bölümünün büyük ihtimalle sizinle bir ilgisi yok. Kişi öfkelendiği zaman aslında bizi kendi öfkesine katılmaya davet ediyor. Ve siz o davete cevap vermeme hakkınızı kullandığınız ölçüde olay sönüyor.
· Kimse kimse ile kötü olmak istemiyor. Sadece kimse altta kalmak istemiyor. Altta kalmamak içinde barışmayı ödeşmek olarak görüyor. O zaman da çatışma devam ediyor. Alttan almak, altta kalmak değildir. O sebeple çatışmalı durumlarda çatışma sürecini durdurabilenler kazanıyor. Çatışma sürecini durdurmak da belli bir noktada “bir dakika” demekten geçiyor. Bazı şeylerden vazgeçebilmekten geçiyor. Çatışma çıkmadan negatif mesajı aktarabilmek önem kazanıyor.
· Öfkelendiğim durumların çoğu değmeyecek şeylerdir. O kavgayı, o tatsızlığı çıkarmaya değmeyecek, biraz beklesek hallolacak meselelerdir. Bir şeyi yaptığımıza değip, değmediğine o anda karar vermek çok zor. Değip değmediğine genellikle daha sonra karar veriyoruz.
· Öfkelendiğimiz durumlar için, durup kendimizle ilgili “değer mi?” sorusunu sormak çok kritiktir.
· Öfkelendiğimiz, çatışma ihtimali olan durumlar için kendinize kota koyup, kotanın artıp azalmasına göre performansınızı değerlendirebilirsiniz.
· “Ben kimim biliyor musun?” diyen birine acıyın çünkü acımak öfke ve kızgınlığımızı azaltan bir duygudur.
· Davranışlarımızda alışkanlıklarımız çok önemli. İki tane temel alışkanlığımız var: Bir şeyi hemen yapmak, bir de herkesin yaptığını yapmak.
· Beklemek kimse istemiyor. Bekleme zor bir iş ve insanları bekletebilme bir sanattır. Ama beklemenin zor olduğunu kabul etmekle iş başlıyor.
· Beklemenin kendisi değil, belirsiz olması insanları rahatsız ediyor. Bekledikten sonra ne olacağının bilinmesi, ne zaman olacağının bilinmesi ve ne kadar bekleyeceğini bilmesi beklemeyi kolaylaştırıyor.
· Herkesin ne yaptığını bilmek, herkese ayak uydurmak da belirsizliği giderici etkenlerdendir. En sağlamı herkesin yaptığını yapmaktır.
· Bazen ihtiyacı değiştiremiyorsak, ihtiyaca göre pozisyon almak gerekebilir. Esneklik önemlidir.
· Hata yapmamak değil derdimiz. İyi yaşamaya çalışmak, başkalarının da iyi yaşamasına bir parça katkıda bulunmaya çalışmak.
· Çözümün birlikte üretilmesi, fikir çok iyi olsa bile ekibinizin bunu uygulama ihtimalini yükseltiyor çünkü ekip o çözümü benimsiyor.
· Yapabileceğimiz şeyler var, yapamayacağımız şeyler ama. Ama yapamayacağımızı sandığımız birçok şey aslında yapılabilir. Sadece zor olduğunu sandığımız için yapamadıklarımız var.
· Zor durumlarda, kontrol edeceğimizi sandığımız bir şeyin, kontrolünün zor olduğunu hatırlamak bile onun kontrolünü kolaylaştırabilir.
· Zor durumlarda, aynı şeyin başka birine bambaşka şekilde gözükebileceğini, hatta bize bile başka zamanlarda farklı gözükebileceğini hatırlamak işe yarayabilir.