Mart başında tıp öğrencilerinin Türk Tabipler Birliği ile ortaklaşa (Dr Füsun Sayek anısına)düzenlediği bir tıp eğitimi toplantısındaydım. 1979'da İzmir'de benzeri bir kurultaydakini andıran siyasi mesaj verme çabaları ile gerçeği arama gayretleri arasında bocalayan öğrencileri görünce, aynı filmin tekrarını görüyoruz diye düşünmek, eski kuşak mensupları olarak ilk refleksimiz. Tıp eğitiminin verdiği (tabii alırsanız:) sorgulayıcı ve olumsuz olasılığı hesaplatıcı alışkanlıklara karşı koymak zor olsa da, bir genç olarak, ülkenizin geleceği üzerinde söz söylememek, kendi yolunuzun en doğru ve tek yol olduğuna inancınızı haykırmamak da zor. arada kalmaktan kastım bu.
salondaki bir kaç öğretim üyesinin "evladım, biz de sizin yaşınızda böyleydik" diye başlayan söylemlerine pek kulak asmayan gençler, "biz sizin gibi olmayacağız" cevabını yapıştırdılar. duygularının yansıması sözlerinin samimiyetinden hiç şüphe duymadım. amaçlarını gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceklerine ise, şimdilik kafa yormamayı tercih ettim.
biz sizin gibi NE olmayacağız? dönek, hain, korkak, pısırık, teslimiyetçi, beceriksiz, bencil...
gençlerin "biz sizin gibi olmayacağız", sözünde, büyüklerin "siz bizim gibi olmayın" dileğinin simetriğini görüyorum. acaba doğru mu görüyorum?
Anne ya da babamız gibi olmak arzusunun, onlar gibi olmak korkusuna dönüştüğü yaşlarda olduğumuz yıllarda, lise öğrenciliğinden üniversiteye geçiş dönemindeyizdir. o yıllardaki "ne kadar uzağa gidersek, o kadar iyi" düşüncesi, bazen geri dönülemez bir mesafeye götürebilir.
arzu ile korkunun çatışmasını şiddetle yaşadığımız gençlik yıllarını "başarı ile" tamamlamak mümkün müdür? bu konu neden kafama takılmıştır?
Saturday, April 17, 2010
Subscribe to:
Posts (Atom)