Gülmekten gülmeye çok fark var
Davranışları inceleyen etologların birbirinden oldukça
farklı, hatta birbirine karşıt görüşler öne sürdükleri insan jestlerinden biri gülmedir.
Yaygın anlayışlardan bir bölümüne göre, gülme ve ağlama birbirine karşıt,
birbirini dışlayan iki ifade biçimi olarak kabul edilir. Gülme’nin ne
olduğu konusunda özellikle 60’lı yıllardan sonra yapılan davranış incelemeleri
çeşitlilik sunuyor.
Gülmenin bir tür “hırlama”, bir saldırganlık gösterisi
olduğu şeklindeki savlar biraz indirgemeci bir yaklaşım olmakla birlikte
dayandığı kanıtlar ikna edici. İnsanlar gülerken de, saldırgan niyetlerini “hırlayarak”
belli ederken de dişlerini gösteriyorlar. O dişler ki, insanın en eski
silahlarından. Savaş alanlarındaki gibi, sadece dişler gösterilmekle kalmıyor.
Dişler birbirine kenetleniyor, çene sımsıkı kasılıyor. Düşmanı yakından ve
dikkatle izlemek gerektiği için, gözler kocaman açılıyor, kaşlar yukarı doğru
kalkıp, alındaki kırışıklıkları oluşturuyor. Omuzlar ve kafa ileri doğru
uzatılıyor, yaklaşılan kavgada en kolay incinebilecek karın ve bel altı bölgesi
geriye alınıyor.
Kavga öncesi diş gösterme ile gülme sırasındaki diş gösterme
arasındaki paralellik, bazı araştırıcıları gülmenin aslında tehditkar ve
saldırgan bir davranış olduğu sonucuna götürüyor. Bazı durumlar için
geçerliliği varsayılabilen, ancak genellemesi pek kolay olmayan bir görüş.
“Pis pis sırıtmak” olarak tarif edilebilecek bir gülme tipi
ise, gülümseme ile kıyaslandığında, apaçık saldırganlık içeriyor. Bu tarz gülen
bir kişinin, sözcüklerin de fazlasıyla ifade ettiği gibi niyeti bir mücadeleye
girişmek olabilir.
Ancak, bu durum dışında ve doğrudan doğruya neşelilikle
ilgili olmayan diğer gülmeler de bir güç gösterisi olarak değerlendirilebilir.
Örneğin, zayıf veya güçsüz durumdaki bir kişiye gülmek, gülebilen kişinin o
andaki güçlülüğünü ifade eder.
Yine de, “normal” gülme, çatışmalar ve kavgalardan uzaklığı,
çatışmaları çözümlemişliği, neşeli ve huzurlu bir duygu durumunu ifade etmemiz
mi? Spekülatif olma tehlikesinden uzak durmak için, gülmenin insanda ortaya
çıkışına ilişkin düşüncelerden oldukça kabul gören bir tanesine değineyim.
Desmond Morris, “Çıplak Maymun”la pek çok insan davranışı
konusunda oldukça iddialı görüşlerini kanıtları ile ortaya koymuştu. İnsan
yavrusu için ağlama, hayatıyla yaşıt bir anlatım biçimidir. İhtiyaçların
giderilmesi için kullanıldığı bu işareti anneyi tanımaya başladıktan sonra
kendisi için tehlike oluşturabilecek durumlarda kullanmaya başlar. Anne onun
için koruyucudur ve rahat hissettiricidir.
Ancak, annenin ürkütücü, tedirgin edici davranışlarıyla
karşılaşmak, bebek için şaşırtıcı olabilir. Açmazın ilk aşamasında tehlikeden
ürken bebek ağlamaktayken, annesini tanıdığında onun tehlike kaynağı
olamayacağını algılayarak rahatlayarak sevinir. Ağlama, gülmeye dönüşür. Ağlama
ile gülme arasındaki biçimsel benzerliği de açıklayabilen bir görüş bu.
Challenger’ın havada patlamasından sonra gazetelerde
yayımlanan resimlerde astronotların aileleri dehşet içinde, gözyaşlarına
gömülmüş olarak gözüküyorlardı. Bir süre sonra ortaya çıktı ki o “dehşet” ve
gözyaşı” dolu ifadelerin yer aldığı resim, gerçekte, patlamadan önceki
dakikalarda çekilmişti ve astronot aileleri sevinç içerisinde gülmekteydiler.
Ağlama, evrimsel sıralanışta gülmeden önce gelir. Ancak
ifade biçimi olarak ikisi de birbirine benzerler. Her iki durumda da aynı
kaslar kasılır, ağız aralanır, soluk alıp verme hızlanır. Yüz kızarır, gözler
yaşarır.
Gülmenin bir alt kümesi olarak da düşünülebilecek olan gülümseme,
gülmeden daha kekin mesajlar iletir. Bir kere, tümüyle olumludur. Barışçı ve
iyi niyet belirtisidir. Az tanıdığınız bir kişiyle yolda karşılaştığınızda
gülümseyerek tanışıklığınızı ve sempatinizi belirtirsiniz. Sizi bir “dost”
(düşman olamayan) olarak algılaması için bu yeterli olur.
Sevişmeler de gülümsemeyle başlar. Anlamsız görülecek denli
nedensiz ve uzun süren bu gülümsemeler, sevişenler kendilerini içgüdülerinin ve
tutkusunun yönlendirmesine bırakıp, kendilerini “işlerine verdikçe” silinir;
daralmış bilinçler, dış dünyadan kopuş sürdükçe gülümseme yüzlerden uzak kalır.
Sevişmenin son evresinin ardından gülümseme geri gelir.
“Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür; yozlaşması, yavanlığıdır.
Köylünün eğlencesi sarhoşun özgürlüğüdür. Eşekler ve domuzlara yaraşır
cümbüşlerin sürüsüdür.” Gülün Adı’ndaki ihtiyar keşiş Jorge, gülmeyi
lanetlerken gerekçesi buydu. Çünkü “gülmek bir köylüyü korkudan kurtarır. Ama
yasa korku aracılığıyla kendini kabul ettirir.” Gülme bir korkuyu yok etme
sanatı haline gelirse, “biz günahkar yaratıklar tanrısal bağışların en
sağgörülüsü ve seveceni olan” bu korku duygusundan kurtulursak neler olur
dünyamızda? Yasa nasıl hükmünü sürdürür?
Jorge’nin korkusunu ve gülme aleyhtarlığını anlamak mümkün,
ama paylaşmak güç. Zira, “Gülme bizi özgürlüğe götüren yollardan biri.
Gülebilmek, boş inançlarımızın saçmalığını kavrayabildiğimizi gösterir.” (1992)
No comments:
Post a Comment