Uzman sorusu, amatör
cevap
Anne-babaların çocuklarının gelişimine ve gelişimdeki
aksamalara ilişkin kaygılarını ‘uzman’lara yönelttikleri sorularda
izleyebilirsiniz. Soru bazen çocuğun çevreyle ilişkisinde çıkan sorunlara,
bazen çocukta arzu ettiğimiz karakter özelliklerinin bir türlü bulunamamasına
ilişkindir. Hepsinin ortak yanı ise çocuğun bir zarar görmesi olasılığından
duyulan endişeden beslenmesidir.
Ne yazık ki, bazı konular bir psikiyatrın ya da başka bir
uzmanın vereceği cevaplarla pek karşılanamaz; toplumun işleyişi ya da insanın
temel yapısına ilişkin hususlara gelir dayanır.
Yıllardır her yaştan çocuk ve ailesiyle çalıştığımdan ötürü
belki bir cevap verebilirim umuduyla sorulan sorulara bulduğum yanıtları
paylaşmak isterim. Hepsinin altında, sadece çocuklarla ilgili olmayıp içinde
yaşadığımız toplumun özelliklerine işaret eden yönler bulabiliriz. Işte birkaç
tanesi:
Saldırganlardan nasıl
korunuruz? Beş yaşındaki kızımın gittiği
yuvada bir iki tane saldırgan çocuk her dinlenme arasında, oyun bahçesinde
sıkıştırıp, ağlatıyorlar. Okul yöneticilerine durumu ilettiğimizde, o saatte
çocukların özgür olduklarını, bu şekilde dövüşerek hayata hazırlık yaptıklarını
söyleyerek sanki bizimle alay etti.
Zayıflığa tahammülü olmayan çocuklar, yuvada, parkta,
okulda, bazen gözlerine zayıf buldukları bir çocuğu kestirebilirler. Hedef
çocuk, genellikle pek güçlü değildir.
Biraz çekingen ve sıkılgan olabilir. Kendini ifade becerileri yeterince
iyi gelişmemiştir. Ya da, davranışları yeterince saldırgan olmadığı için zayıf
olarak algılanabilir (sizin nezaketinizi zaaf olarak gören olmadı mı hiç?). Her
durumda, ezen çocuktan kaçış bazen zordur. Çocukların başında bir yetişkinin
olduğu ortamlarda, ezici davranışlara “sıfır müsamaha” göstermekten başka
önleyici çare yoktur. Ezen çocuğun ruhsal durumu çok iyi değilse, onunla ayrıca
ilgilenmemiz gerekir. Çocuğun bir ruhsal sorunu olması bir mazeret olarak
değildir. Okullarda her türlü zararı önlemeye yönelik hazırlığın yapılmış
olması gerekir. Kısacası, ezilen çocuğu korumasız bırakamayız.
Popüler ve
sosyal değil. Dört yaşında bir kız çocuğum var. Arkadaşlarımın çocuklarıyla
oynamak istiyor. Ancak, sanırım ilk adım karşı taraftan gelsin istiyor. Ve
nerdeyse, onların, gözlerine , ağızlarına bakıyor beni çağırsalar da oynasam
diye. Sizce neden böyle özgüvensiz olabilir?
Popülerlik,
özgüvenlilik, atılganlık… Bu özelliklerin formülünü bildiğimi düşünüp, soran
çok olur. Her sorunun tam bir cevabı yok elbette, bunun da yok. Çoğumuz popüler olmayı,
aranan ya da davet edilen kişi olmayı arzu ederiz. Çocuklarımızın da öyle
olmasını dileriz. Bunun sosyal olmak, toplumla uyumu yüksek birisi olmakla
eşdeğer olduğunu düşünürüz. Oysa, popüler olmak, toplumsal olarak uyumlu
olacağımız, ya da anlamlı ve sürekli arkadaşlıklar kurabileceğimiz anlamına
gelmiyor. Popüler olmak, derin ilişki kurmaya engel bile olabilir.
“Sosyal” olmak kimimiz için sonradan öğrenilen,
kimimiz için de yaradılıştan mevcut olan bir özellik... Ama, sosyal olmak bir
zorunluluk mu, ne kadar öncelikli? Sosyal olmamak (mahcup, çekingen olmak) ne
kadar sorunlu bir durum? Her çocuk, her birey için ayrı ayrı düşünmeliyiz.
Bazen de, biraz beklemeliyiz...
Küçük çocuklarda, yürümeye
başladıktan sonraki dönemde giderek yabancılara karşı bir kaygı ve uzaklık
gözleriz. Anne-baba ya da diğer bildik (siz “emniyetli, sağlam, zarar
gelmeyecek” olarak okuyun) kişiler dışındakilere mesafeli yaklaşır. İlişkiler
arasında ayrım yapabilmesi, bazı kişilere daha bağlı, bazı kişilere daha az
bağlı olması küçük çocuğun sosyal mesafeyi ayırd edebilmesi çok önemli bir gelişim aşamasıdır.
Bazı çocuklar için emniyet ve sağlamlık duygusunun önemi diğer çocuklar
için olandan daha fazla olabilir. Emniyet bazen doğrudan zarardan korunmak
için, bazen de, reddedilmek, arkadaş grubuna alınmamak gibi psikolojik
zararlardan korunmak için gerekebilir... Bazı çocukların arkadaşlık ilişkisi
kurma sürati diğer çocuklardan daha yavaş olabilir. Zorlamadan ziyade, yavaşça
ısınmasına fırsat vermekle başlamak uygun olur.
Zeka Mozart’la artmıyormuş. Mozart’ın
müziğini dinleterek çocukların zekasının arttığını öne süren bir iddianın
geçerli olmadığını gösteren bir araştırma yayımlanmış, ne düşünüyorsunuz?
Bir bilimsel
görünüşlü palavra daha deşifre oldu, sırada bekleyen de çok. Konuyu tam
bilmeyen ailelere ‘zekaya iyi gelir’, dediğinizde her şeyi yapmaya
hazırlar. Mozart dinletmek ya da diğer Einstein yapma önerilerinin
sağladığı söylenen puanlar zaten çok çok az. Herhangi bir aktivite yapmadan
bekleseniz bile kazanılabilecek kadar.
Çocuklar, zeka
geliştirici olduğu iddia edilen programlar ile kazanabileceklerinin çok daha
fazlasını anne-babalar ile karşılıklı birebir etkileşimden, oyun
oynamaktan, kitap sayfalarını karıştırmaktan kazanırlar.
Çocukların gelişmek için karşılıklı ilişki kurmaya, bir makina ile değil
bir insanla oynamaya, onu dinlemeye,konuşmaya ihtiyaçları var.
İnsan zekasının en
önemli parçası olan "dil" karşılıklı oyun ve konuşma ile gelişir.
Bunun için de televizyonu 3 yaşın altında çocukların hayatına hiç sokmamak iyi
bir başlangıç olur. Bu Mozart dinleterek ya da başka yollarla çocukları
dahileştirme projelerini gördükçe, benim aklıma gelen soru da şu: Güzel müzik dinlemenin iyi bir şey olması
için zekayı pek de önemli olmayan 3-5 puan arttırması mı gerekiyor ?
Yaratıcılık
ölüyormuş. Prof Filanca televizyonda boyama kitaplarının (verilmiş
şekillerin içini boyama) çocuklarda yaratıcılığı öldürdüğünü söyledi. Siz ne
diyorsunuz?
Böyle bir görüşe
karşı ne denebilir ki? Bu tür uzmanlığı kendinden menkul iddialara bir yanıt
vermek, saçma ve yersiz bir lafa cevap yetiştirmek, temelsiz bir görüşe
meşruiyet kazandıracağı için, ne olur bu sorunuza bir cevap vermeyeyim.
1 comment:
çocukları olanlar bu tür bilgilerle yakından ilgilenirler.bilgilendirmeleriniz için teşekkürler.
''Belki de her okuduğun romanda
kahraman olursun..
Ama en çok kendi hikayende yorulursun.. ''
| P. Somerson. |
Post a Comment