Sunday, March 17, 2013

onun ihtiyacı var mı?


Örneğin, bir yanda bazı ekollerde emziremeyen anneye anne gözüyle bakılmaz, çocuğunu sürekli üzerinde taşıyıp, beraber uyumayı savunurken,  diğer yanda biberon veren, doğduğu günden itibaren kendi odasında yatırmaya başlayan, şımarmasın diye çocuğunu kucağına almaktan çekinen başka bir uç var. Her ikisi de bunu çocuğun özgüvenli ve sağlıklı olması için yaptığını savunuyor. Bağımlı olmak ve bağlı olmak ve özgüven ekseninde dengeyi nerede bulabiliriz?  (İlkiz Özcan Sönmez’in alternatif anne.com için sorduğu soru ve aşağıda cevabım) 


- Doğrusunun hangisi olduğuna dair, yeterince veri yok. Diğer yandan ölçü, çocuğun ihtiyaçlarının nasıl karşılandığıdır. Çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılamaya dönük yaklaşımlar var mı, örneğin 3 aylık bir bebeği koynunuza almakla, 9 yaşında bir çocuğu koynunuza alıp kocanızı içeri odaya göndermek arasında bir fark var. Özellikle yaşa göre değişen ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığınız birinci ölçü. İkinci ölçü ise bütün bunların ne kadarını kendi kolayımıza gittiği için ya da kafamızdaki ideolojileri uyduğu için yapıyoruz, ne kadarını gerçekten bu çocuğun buna ihtiyacı var diye yapıyoruz.
Bu soruyu sormak çok önemli. Yoksa birçok anne ve babada gördüğümüz, kendi hoşlarına giden, yaşamlarına uyan önerileri benimsiyor ve uyguluyorlar.

Aslında anne babalık bir anlamda bir vazgeçiş içeriyor. Bazı temel doğru bildiklerimizden vazgeçmeyi getiriyor. Neden vazgeçiyoruz? Çocuğun ihtiyaçlarına uymadığını gördüğümüz için vazgeçebiliyoruz. Çocuğun ihtiyacının ne olduğunu sezmek önemlidir. Örneğin 2.5 - 4 yaş arası özerkliğin kazanıldığı zaman, o nedenle çocuk bir yandan bize yapışırken bir yandan da bağımsız olmak istiyor. O çelişkiyi yaşıyor yani hem uzaklaşayım, bağımsız olayım ama aynı zamanda da kopmayayım. Bunu da en çok ayrılık anlarında hissediyorsunuz. Uykuya gidişinde, okula göndermekte, sizin sabahleyin çıkıp işe gitmenizde vs. daha çok hissedilir. O anları nasıl yönettiğinize bağlı. O anda sizin çocuğunuzun ihtiyacı size yapışmak gibi gelebilir. Ama temel ihtiyacı size yapışmak mıdır, yoksa bağımsızlığını kazanmak mı?

Bu yüzme öğrettiğiniz bir çocuğun yüzebilmesi için ona yardım etmenize benzer, genelde öncelikle boynunuza asılır. Siz "Bu istemiyor" deyip çıkacak mısınız, yoksa onu cesaretlendirerek yüreklendirerek sizden bir parça bağımsız olarak kulaç atmasını sağlayacak mısınız?

Çocuk istemiyor demek aslında işin kolayı. Orada ekstra 15-20 dakika uğraşmanız lazım, hatta bazı durumlarda defalarca uğraşmanız lazım. Ama biz, bir an önce dönüp şezlongumuza yatmak istiyorsak, "Aa, zaten çocuğu üzmeyelim, ağlatmayalım, yüzmese de olur, gelecek sene öğrenir" diyebiliriz.
Bunu kimse bir eleştiri olarak almasın, ben kendimi çocuk yetiştirme uzmanı saymıyorum ancak tıpla ilgili majör problemlerle uğraşıyoruz. Ve oradan çıkardığımız dersler bize gösteriyor ki, çocukların yaş dönemlerine göre ihtiyaçları değişir. Biz kendi kafamızdaki kalıplar dışına çıkıp da, çocuğun hem o andaki, hem de gelecekteki ihtiyacını düşünmeliyiz. O anda rahatlatmak, o andaki ihtiyacı olmayabilir. Bazen çocuğu rahatsız edici şeyler onun ihtiyacı olabilir. Fıstıklı çikolata yemek yerine ıspanak püresi yemek (kimin önüne konsa fıstıklı çikolatayı seçer). Bunun gibi ikilemlerde karar vermek zor.

İlkokula doğar doğmaz çocuğunu yazdıran anne babalar orada ileriye bakıyorlar da, niye bu tür konularda bakmıyorlar diye düşünebilirsiniz. Çünkü orada birşey yapmanız gerekmiyor, gidip ismini yazdırıyorsunuz, pek zor değil. Ben kolaycılığa kaçmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Kolay ile basit aynı şey değil. Doğal annelik basittir,  yalındır, süssüzdür, işin özüne dönüktür. Ama kolaycı annelik ya da babalık, çocuğun ihtiyaçlarına göre değil, daha çok anne babanın ihtiyaçlarına göre şekillenen anne babalıktır.

Bizim canımız akşam geç saatlere kadar dışarıda arkadaşlarımızla oturmak istiyor. Çocuğumuz da sürünüyor ortalıkta, "Canım bunun önemi yok, böyle alışsın istiyoruz" diye bir açıklama yapıyoruz. Çocuğun ihtiyacı bu değildir. Mesela 2 yaşında bir çocuğun ihtiyacı gece geç saatlere kadar rakı sofrasında oturmak değil. Sofrayı bırakıp "Arkadaşlar biz kaçıyoruz, sabaha görüşürüz" deyip kalkabilmek. Bu işin ideali elbette... Madem idealler üzerine konuşuyoruz, ideal bizim kafamızda değil, çocuk bize zaten idealle ilgili konuda yol gösteriyor.

No comments: