Aşk
bir çırpıda doğar, küçük adımlarla yürür
”Aşkın her türü aynı yasaya göre doğar, yaşar, ölür veya ölümsüzlüğe ulaşır” Beyle, 1822
”Aşkın her türü aynı yasaya göre doğar, yaşar, ölür veya ölümsüzlüğe ulaşır” Beyle, 1822
"... Onu hiç aklımdan
çıkartamıyorum, saçları, kokusu, yüzünün güzelliği, sesinin rengi, nerede
olsam, nereye gitsem yanımda gidiyor adeta. Nasıl böyle güzel, hiç bu kadar
olacağını, olabileceğini hayal etmemiştin..." Böyle sürüp giden sözlerin
temsil ettiği duyguyu en son kimin için hissettiniz? Bir aşkın başlangıç
evresini aklınızı birisine takmaktan daha kapsamlı ne ifade edebilir? Türkçe'de
gönlünü kaptırmak, aşk derdine düşmek ile, İngiliz dilindeki "aşka
düşme"nin anlamını biraz sollasa da, oluveren, fazla düşünme fırsatı vermeden
gerçekleşiveren bir "olay" hep kastedilen.
Her şeyim sensin. O'nun duruşu,
yürüyüşü, ve hele bakışı, hepsi bizi aşka sürükleyen ve sürüklendiğimiz yerde
tutan şeylerdir. O'ndan gelen işaretlerle ilerler, duraklar ve susarız. O'na
olan aşkımızın işaretlerini verir, karşılık buldukça ve karşılık verdikçe aşkı
derinleştirir, geliştiririz. Zaman en büyük yardımcı ve en büyük rakiptir.
Ömrünüzün yetip yetmeyeceğini düşünür, O'nu daha önceden, kendi hayatımızın
başından beri bilmeyi dileriz. O'nun sağlığı , esenliği derdimizdir, üstü
açıldı mı tabii ki biz örteriz. O'nun doğup büyüyüşü gibi, aşk da bir anda, ya
da bir bakışta doğar, sonra küçük adımlarla yürür. Ayrılmak olabilecek en
korkunç son’dur; akla bile getirmek istemeyiz, kaygılarımızın eksilmez
temasıdır. Ayrı olunan her an birlikteliklerin yoğunluğunu arttırıcı bir katkı
maddesidir. O'nun dünyamıza ışıltılı, gümbürtülü girişi ile hayatımızda
koparılması zor bir parçası haline gelişi arasında bir zaman geçer. Kimine göre
bu iki yıldan az sürmez...
Tıpkı aşk. Durup düşündüğümde, önce
"gerçekten tıpkı bir aşk gibi" diye geçirdim aklımdan, sonra
"gibisi fazla, bu aşkın ta kendisi," dedim. O'na öylece baktığımda,
yarım Türkçesi ile "beni ne kadar seviyorsun?" dedi." Beni hiç bırakma,"
diye devam etti, "hep böyle kalalım" diyerek gelip kucağıma tırmandı.
Orada kıvrılıp öylece uyuyakaldı.Uyandığımda ona, onu çok ama çok sevdiğimi
bıkmadan defalarca söylemeliyim. O da ileride çok sevsin diye...
Anne- babanın çocukları ile
yaşadığı “aşk”ta belirgin olan davranışlar nelerdir? Açıkçası, hiç birimize
yabancı olmayan şeyler:
·
O'nun ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılama,
·
O’nunla bütünleşme ve benzeşme,
·
O’nda kendine benzerlikler ve kendinde olmayan
eşsizlikler bulma.
·
O’nu kaybetmekten daha büyük bir felâket
düşünememe.
Bazı “uzak” kültürlerde ikiz
bebekler doğduğunda, bebeklerden birisine iyice yoğun ilgi verilebilsin diye
ikizini ortadan kaldırırlar. İkizleri yaşatan toplumlarda, bir ikizin diğerine
yeğ tutulduğu çok olur. Bu "ortak
kabul etmeyen" durum kaygıları doğurup besleyicidir: “bebeğime
yetemiyorum, onu koruyabilecek miyim? Onu besleyebilecek miyim? En iyi şekilde
okutabilecek miyim? İyi bir anne/baba
olabilecek miyim?”
Onun karakterine uyabilmek için
çabalayıp, kendinizin onunla uyumunuzu artıracak şekilde kendinizi değiştirmeye
uğraşırsınız. Biz büyüklerin aşkından farklı olarak, bu çabalar tek taraflı
olarak yaşanır, bebek kendisi gibidir.
Üstelik, büyüklerin aşkındaki en klasik sonraki
aşama olan, “onu kendine benzetmek”, “değiştirmeye çalışmak” bebeğimizle
ilişkide düşmediğimiz hatalardır. Şu bebeğin anne/baba ile “sevgi dansı”
benzetmesinde olduğu gibi adımları bebek ayarlar, siz müziği ve ritmi işitmeden
adımınızı onunkilere denk atarsınız.
Buruşuk surata vuruldum.
Büyüklerin bu tarz aşklarının ihtiyaca binaen yürüdüğü söylenir, ilk fırsatta
da müzik değişir, dansçılar da.. Bebeklerle olan aşk ise, uzun ömürlüdür.
Hızlıca, bir çırpıda başlar, ilk görüşte o buruşuk surat, kıtır ses ve kıllı
enseyi sever, vurulursunuz! Sonrasında, aşk küçük adımlarla yürür. Adım adım,
herkesin âdeta ruhuna siner, bitmek tükenmek bilmez. Beyle'in deyişiyle
ölümsüzlük mertebesine ulaşır.
Anne ile bebeğin ayrılmaya,
birbirlerini bırakın kaybetmeye, birbirlerinin bakışını biracık kaçırmaya
tahammülleri olmaz. Biz büyükler de aşkta mükemmel birlikteliği yakaladığımız,
o yıllardır beklenen ve aranana kavuştuğumuz andan itibaren onu kaybedeceğimiz
anın ürküntüsüne kapılıveririz.
Binlerce yıllık bir aşk.
Öteki'nin ihtiyaçlarını ve arzularını hemen o anda hissetmemizi sağlayan, onu
ilk "görüp beğendiğimizde" (veya "görülüp
beğenildiğimizde") duygumuzun adını koymamızı sağlayan "şey"
içeride bir yerlerde mevcut mu? Binlerce yıldır bütün klasik ve modern
metinlere, masallara ve şarkılara aşkı bütün klasik ve modern metinlere, masallara
ve şarkılara aşkı sokan, her hayatta ve hayatların kesişme noktalarında tekrar
tekrar yaşanmasını sağlayan, yeryüzündeki her aşkı adeta birbirinin
“filogenetik” bir devamı yapan nedir?
Bebek büyüyüp de aşık olduğunda,
annenin bebeğe aşkını dile getirirken kullandığı sözlerini, hissettiği
kaygılarını, neredeyse aynen kullanacaktır. Aşkı binlerce yıldır hayatta
tutanın ne olduğunu, her bir hayatın ilk günlerinde aramalı.
No comments:
Post a Comment