Moral bozmamak işleri bozar: tıp dünyasından iş dünyası için
çıkarımlar
(Peryön dergisi PY’de
yayımlanmıştır)
Günümüzün gelişim
stratejilerinden birisi değişik disiplinlerin aynı konulara yaklaşımlarının
kesişim noktalarını yakalamak. Farklı eğitimler almış, farklı meslek
gruplarından kişilerin bir araya geldiği platformlar özellikle fikir geliştirme
aşamasında hem ortak amaçlar, hem de kendilerinin ilerlemesi için tek başlarına
yapabileceklerinden daha etkin sonuçlar doğurabiliyor. HBR’daki yazılarından birisinde (aynı zamanda
HBS dekanı olan) Nitin Nohria tıp doktorlarının vizitlerinden esinlenerek
geliştirdikleri gündelik toplantı yöntemini anlatıyordu.
Vizit. Günün başında ve sonunda bir araya gelerek problemlerin
seyrini gözden geçirmek ve bir sonraki adım için plan yapmaya dayalı
‘vizit’lerin bir çok getirisi olur. Bir çok yöneticinin ana şikayeti gün içinde
her problemin sürekli kendisine getirilmesi ve işyerinde hiç bir işe konsantre
olmaya fırsat bulamamaktır. Vizitler, problemlerin yöneticiye üzerinden çok da
zaman geçmeden getirilmesi için bir ‘randevu’ yerine geçer. Sabah ve akşam
vizitleri arasındaki süre sabah verilen ‘order’ların, yapılması beklenen
araştırmaların gerçekleştirilmesi ile geçer; arada çıkan problemlerden hemen
halledilmesi gerekmeyenler ise akşam vizitini bekler. Yönetici aradaki zamanı
gündelik problem çözümlerini başkaları adına üstlenmek yerine kendi gündemine
(stratejik içerik) konsantre olarak geçirir. Vizit kavramında özetlenen
gündelik ve içeriği iyi tanımlanmış temas anları sadece hastanelere sınırlı
olmasa da, en verimli uygulandığı yerlerin başında hastaneler gelir. Vizit yöneticinin
zamanını dikkat çeldiricilerden koruduğu gibi ekibin üyeleri için bir eğitim ve
gelişim fırsatı olur. Tartışılan konularla ilgili bilgi toplayıp bir sonraki
‘vizit’e gelen ‘kıdemsiz’ üyenin önerilerinin uygulanmasının sonucu ertesi
vizit’te görülürken, hem deneyim sadece o kişiye sınırlı kalmaz, hem de
yönetici diğer ekip üyelerine de kendi çıkarımlarını aktarabilir. Yaptıkları
işi hastanelerdeki döngüden çok uzak görerek bu bize uymaz, diyenlere hak
verebilirim. Yine de, gün içinde kısa süreli ve belirlenmiş iki zaman diliminde
bir araya gelip her seferinde bir sonraki toplanma için hedef/eylem
belirleyerek ilerleme vizit sisteminden ödünç alınabilecek basit bir uygulama
sayılabilir.
Mortalite ve Morbidite. Tıbbın gelişimindeki dönemeçlerden birisi otopsinin
uygulanmaya başlanmasıyla, hastalıkların vücutta yol açtıkları değişikliklerin
daha doğru anlaşılması oldu. Doktorların bir başka bilgi ve deneyim geliştirme
geleneği olan ‘mortalite ve morbidite’ (MandM;
‘ölümle sonuçlanma ve hastalıklılık’) toplantıları ise hastalıklardan ölenlerin
ve iyileşmeyenlerin bilimsel muhasebesinin yapıldığı yerler olagelmiştir.
Meslekdaşlar arasında kıran kırana tartışmaların geçtiği otopsi ve ve MandM’lerin ortak zemini, tanı ve
tedavide başarısız kalınan durumların nedenlerinin anlaşılmasıdır.
Başarısızlıklarıyla bu denli meşgul çok fazla meslek grubu yoktur; tıpta son
150 yıldaki gelişimin anahtarı da bu hata/eksik bulma çabası ve özeleştiri
olmuştur. Ancak kısa vadeli müşteri memnuniyeti odaklı ve pazarlama yönelimli
sağlık hizmetinde olduğu gibi, harikalar yaratan doktorların başarı öyküleri
önplana geçtikçe, moralimizi bozabilecek başarısızlıkları yok saymaya ya da
önemsizleştirmeye meyledebiliriz.
Moral bozmamak işleri bozar. Iş dünyasının kaynak kitaplarına bakıldığında
gördüğüm ‘nasıl başardım, şirketi nasıl uçurdum, çalışanların mutluluğu zirve
yaptı’ temaları da, güllük gülistanlık bir dünyayı düşündürür. Zirvelerde,
konferanslarda ‘istersen yaparsın’lı sunumların keynote olduğu, iş, reklam,
basın vb alanlarda bolca ödül bulunan ülkemizde başarısızlık ayıp sayılır.
Başarısızlıkları fazla kurcalamadan, didiklemeden (piyasa değerimizi
düşürmeden, fazla açık vermeden) ‘arkada bırakarak’ morallerimizi çok bozmamış
oluruz. Ama MandM (bir başka deyişle,
‘nerede ‘çuvalladık’ ve tekrarı nasıl önlenir’) analizi yapılmadan yola devam
ettiğimizde, anlamadığımız için tekrarlayan başarısızlıklar sermayeyi bir süre
sonra iyice tükettirir.
Peki, ya moralimiz bozulursa… Ya
çok üzülür de, motivasyonumuzu kaybedersek. Hisselerimiz değer kaybederse,
müşterilerimizin düşündüğü kadar hatasız olmadığımız anlaşılırsa… Iyi
yapamadığımız, yanıldığımız, başarılı olamadığımız alanlar olabileceğini
görebildiğimiz ölçüde, sınırlarımızı belirlemek mümkün olur. Sınırlarımızı
belirlemek, o sınırları aşabilmek için ilk şarttır. Sınırını bilmek özgüvenin
ayrılmaz bir parçası ise, sınırını bilen, başarısı kadar başarısızlığına da
sahip çıkanlar en güvenilenler olur.
Özgüven,
özeleştiriden beslenir.
Tıbbın geçmiş uygulayıcılarından
miras aldığı güven bu biçimde oluşmuştur; günümüzdeki satış/pazarlama odaklı
tıbbın çarçur ede ede bitiremediği miras. Japon otomotivcilerin hatalarına
nasıl yaklaştıkları ise, MandM
yaklaşımının pekala iş dünyasında da anlamlı olacağını düşündürür. Bu mevsime
değil kuşaklara odaklanan bir yaklaşım ‘hata’ kaldırır.
1 comment:
Tıp disiplini , iş disiplinine bu kadar güzel yaklaştırabilir... ne kadar anlamlı tespitler...
Post a Comment