Enflasyonun
genetiği
Enflasyon
geliyormuş... Biraz “bu haftasonu kar geliyor”, ya da “bu kış komünizm gelecek”
türünden bayat haberler gibi gelse de kulağa, çoğunluk pek de şaşırmış değil.
Kırk yıldır enflasyonla kucak kucağa yaşayıp büyümüş toplumumuz, “böyle olacağı belliydi” kadar, “biz alışığız
enflasyona” diyormuş gibi.
“Enflasyon
alışkanlığı nedir o zaman?” sorusuna cevap ararken, birkaç hafta önceki
Ekodiyalog programında, Asaf Savaş Akat ile Deniz Gökçe arasındaki tatlı-tatlı
atışmaların arasında kaynayıp gitmiş bir konu aklıma düştü. Asaf hoca’nın
“enflasyonun genleri...” diye başlayıp orada kalan sözünün programın sonuna
denk gelmesi tartışmayı başlamadan bitirdi belki. Yoksa, beyin bilimi,
psikoloji gibi alanlarda cereyan eden konuların makro ekonomik durumları
etkileyebileceğine, bütün beyin yıkama gayretlerime rağmen, aklı pek yatmamış
olan Asaf hoca fikrini mi değiştiriyor ?
Önce enflasyon
ve genler konusunu
tartışayım.Enflasyona genler mi sebep olur, yoksa enflasyon mu genleri
değiştirir? Yuvarlak cevap; ikisi de, teorik olarak, mümkün. Önce, çok yüzeysel
de olsa, biraz gen bilgisi. Genler, beynimizin (ve tabii, vücudumuzdaki diğer
organların) yapısını ve bu yapıların işleyişini belirleyen proteinleri kodlar.
Yaşanan olaylar genlerin aktif olup olmayacaklarını, genler aktif olacaklar
ise, hangi yoğunlukta işleyeceklerini belirleyebilir.
Enflasyon davranışı nedir? Bu davranışın ana çizgilerinden,
sloganlarından söz edebiliriz. Örneğin, her an her şey olabilir. Ya da, durum
gün günden daha kötüye gidebilir. Ve, elde fırsat varken kullanmak en
doğrusudur. Çünkü, hayat beklemeye gelmez. (Ne olacağı) hiç belli olmaz.
Günümüzü gün etmeliyiz. Zira, hayat kaçmaktadır. Zaman her zamankinden daha
hızlı akmaktadır. Her an ölebiliriz.
Beynimizin
anlayacağı bir dile dökersek, enflasyon var ise, yarın yoktur.
Bu çok yoğun belirsizlik durumunun, hayatı tehdit edici olarak algılanıp
(öldürmesi şart değil, öldürecekmiş gibi yapsa yeter!), vücudumuzda hayatta
kalmak için gerekli bütün mekanizmaları harekete geçirmesi kaçınılmaz
olur.
Kortikosteroidler ve her türlü stres hormonu adeta dolaşım sistemimize boca
olur. Kanda olması gereken süreden uzun, hiç gitmemecesine kalan stres
hormonları vücudun değişik bölgelerinin yanısıra beynin bellek hücrelerini
hızla tahrip ederler. Bunu yaparken de, hem stres hormonlarının düzenini
sağlayan genlerin, hem de bellek ve akıl yürütmede rol oynayan yapıların
genlerin aktifleşme sıra ve süreleri altüst olur.
Enflasyon, doğrudan adam öldürmese de, yol açtığı belirsizliğin oluşturduğu
her an ölüverecekmiş hissi ve doğal sonucu hayatta kalma stresi aracılığıyla
beyinlerimizin işleyişini bozar. Bozmak ne kelime, berbat eder. Etmiştir.
Genlerin işleyişi değişir. Enflasyon genlerin işleyişi düzeyinde
genetik değişikliklere yol açabilir. Asaf hoca doğru söylemiş demek ki... Ama,
oluşan genetik değişiklik bir sonraki kuşaklara aktarılacak tipte, kalıtımsal
bir genetik değişiklik midir? Örneğin, sıkça bahsettiğim yenilik arayışı
genleri böyle zamanlarda ortaya çıkıp da, kuşaklar boyu etkinlik kazanabilirler
mi?
Hani, Başbakan’ın Batı’dan aldığımızı bir ara söylediği “ahlaksızlık” gibi,
bir kere alındı mı, alanların pek memnun olduğu ortamdaki yaygınlığından
anlaşılan kuşaklar ötesi bir kalıcılığa nasıl ulaşır davranışlar ?
Epigenetik adı verilen bilimsel alan bu konuya ışık
tutabilir, “Kalp Çarpar...” kitabımda s.23-24’de yer alan not ve grafiğe bakmak
yetmeyecekse de, fikir verir. Epigenetik başlığı altında yer alan, genlerin
genlerle, ve genlerin çevresel koşullarla karşılıklı etkileşiminin nasılının,
niçininin biyolojisini kapsamlı biçimde ele almak üzere, dipnot ile yetinmenizi rica edip* devam
ediyorum.
Aslında, enflasyon kuşağında oluşmuş bir davranışın sonraki kuşaklara
aktarılması için doğrudan genler düzeyinde bir değişiklik olması da şart değil.
Kültür genleri de denen (biyolojik anlamda gen olmayan) “mem”lerin, yâni,
kuşaktan kuşağa aktarılarak her kuşakta varlığını sürdüren davranış
kalıplarının, bu rolü üstlenmesi mümkün.
Geleceği yok edicilik. Toplumsal çürümeden tutun geleceğe inançsızlığa,
günü kurtarma politikalarından köşe dönücülüğe her arzu edilmeyen durumu,
toplumun değişmesini “enflasyon”a bağlayabilir miyiz? Bilmiyorum. Her şeyin
değerinin düştüğü bir ortamda, insanların çoğu gelecek perspektifini kendi
varlığına, hayatta kalabilirliğine sınırlar. Soyunun, türünün devamını
umursamazlaşır. Hemen olmasını istediği her şeyin önüne geçenlere acımasızca
saldırabilir. Yok ediciliği giderek bütün insanlara, doğadaki canlılara
yayılır. “Hemen-şimdi-burada” olmayan, zaten yoktur. Yok etmek de, câizdir.
Enflasyon çoktan geldi, ya da hiç gitmedi ki, diyebilirsiniz. Size hak
veririm. Bir de şarkı uydursak diyip, enflasyonun psikolojik durumunun şarkısı
olarak “it’s now or never” (şimdi ya da asla) ilan ederim..Enflasyon genlerini
bulamasam da, şarkısını bulurum. “Ya, sen enflasyonun oluşturduğunu değil,
bildiğimiz insanı anlattın”, derseniz, karşınızda esas duruşa geçerim. Eskiler,
insan yolculukta belli olurmuş derler, biz de o sözdeki yolculuk’u enflasyonla
değiştirebiliriz.
Enflasyon geliyormuş. Ekonomik veriler açısından herhalde önemli bir haber.
Hayatımız açısından ise, gitti mi ki gelsin ?
*
Meraklı
okura biraz teknik not. Epigenetik, dünyaya beraberimizde getirdiğimiz
mevcut genomik bilginin farklı vücut dokularında farklı yorumlanmasına,
dolayısıyla o dokunun kendine has bir kimlik kazanmasına imkan veren
mekanizmalar bütünü olarak tanımlanabilir. Yaşananların genetik yapıyı ve
işleyişi değiştirecek etkiler oluşturmasını sağlayan ana mekanizmalardan birisi
DNA’nın metilasyonudur. Bu da ne demeyin? Genlerin “promoter” bölgelerindeki
sitozin nükleotidlerine metil grupları eklendiğinde (metilasyon olduğunda),
kromatin yapısı sıkı, kapalı ya da transkripsiyona izin vermeyen bir şekle
bürünür. Metilasyon sonucunda bazı genler sessizleşirken, bunun tersi olan demetilasyon
(“metilsizleşme”) suskun olan genlerin aktifleşmesi ve bu genlerin
kodladığı ürünlerin miktarının artması ile ilişkilidir. Örneğin, kanser
oluşumunda tümör baskılayıcı genlerin, DNA tamir genlerinin hipermetilasyonundan
(sessizleşmesi, işe yaramaması) ve tümör oluşumunu kolaylaştırıcı
proto-onkogenlerin hipometilasyonundan
(sonucunda, aktifleşmesi) söz edilebilir. Metilasyonu ya da
demetilasyonu başlatabilen bir çok etken arasında “stres” sayılır. Stres bunu nasıl yapar? Stres sonucu
normalden fazla salgılanan glukokortikoidlerin doğrudan gen transkripsiyonunu
(okunmasını ve dolayısıyla protein yapımını) arttırıcı etkileri olabilir. Metilasyon ya da
demetilasyonun beslenme (ne yediğine göre kürkünün rengi değişen fareler gibi),
yaşam tarzı (sigara tüketimi ile kansere yatkınlık geninin demetilasyonu
arasındaki olası bağıntı) ya da ters hayat olayları (serotonin taşıyıcısının
kısa alelini çifte taşıyanların daha kolayca depresif olmaları) ile biyolojik yaşantıları değişen insanların
hayatlarında rol oynadığı düşünülmekte. Enflasyonu da bir hayat tarzı etkeni
görebilir miyiz? Davranışlarımızı kalıplayan, yarını görünmesi zor kılan bir
ters hayat olayı (enflasyonun dumanlı havasını sevenlerin dışındakiler için)
diyebilir miyiz?
No comments:
Post a Comment