Hak bilmek. Düzenli okurlarıma bıkkınlık gelecek kadar bahsettiğim konu, ‘hak bilmek’, yine geri geldi. Kendine hak bilmek, kendi hakkını savunmak başkasının hakları söz konusu olduğunda ne yaptığınıza bağlı olarak faşizan bir ruh durumunun çekirdeği oluveriyor. Hak, ölçülmesi biçilmesi zor bir ‘olgu’ olduğundan ötürü, haksızlık da ruh durumunuza ve hayata bakışınıza (yetişme tarzınızın seçiminize yardım ettiği ideolojinize) bağlı olarak ortaya çıkıveriyor. Hakça durumu eşitlik olarak gördüğünüzde sizden 20 kilo daha ağır ablanıza bir köfte daha verilmesini haksızlık saymanız çok kolay; oysa kilo başına düşen köfte miktarı açısından baktığınızda büyük olasılıkla ablanıza haksızlık yapılıyor. Ama o ‘fazladan’ köftesinin yarısını size vermekten çekiniyor.
Haksızlık karşı çıkmamız gereken bir durum, ama genellikle başka haksızlıkları savunmak ve gerçekleştirmek için yürütülen bir mücadeleye dönüşüveriyor. Anne-babalara sorulduğunda çocukları için en derinden dilekleri ‘hakkını savunsun, güçlü olsun, kendini ezdirmesin’ oluyor. Okullarda zayıf gördüğü çocuğu dövmeye kalkan iriyarı oğlan ‘ama o da sinirime dokundu’ derken, kendince bir hak yerine getirme hissi içinde. Durumu dengeliyor: Sen sinirime dokundun, ben de sana ‘dokunuyorum’!
1 comment:
Haksızlık, bence karşılıklı kazan-kazan yaklaşımıyla giderilebilir! Saygılar!
Post a Comment