Friday, October 21, 2011

"Citta Slow" olmanın faydaları.

Geçen ay karayollarında geçirdiğim zaman boyunca, trafik akışının içinde taşıtlardan kaçamayarak canını kaybetmiş çok sayıda hayvan gördüm; kedi, horoz, tavşan, kirpi, yılan... Kaplumbağaların ise bir çok yerde durumu "kurtardkları"na tanık oldum. Yavaş, ama çok yavaş ilerleyen kaplumbağa adeta yolda duran bir tümsek gibi algılanınca, kıymetli otomobillerini riske atmak istemeyen sürücüler, kaplumbağanın sağından ve solundan geçerek canını korumuş oluyorlar. Ağır olmanın faydası...
Sığacık/Seferihisar'ı boşuna Citta Slow yapmadı başkanı.

Thursday, October 20, 2011

zamanın kıymeti

çocuk psikiyatrisi alanındaki en yüksek katılımlı kongre olan AACAP toplantısı için Toronto'da, İstanbul'u nereden aklıma getirdim? toplantı salonundaki konuşma sırasında benim gibi kolunda saati olmayanlar (ya da kolundaki saatine bakmayı akıl etmeyenler) için konmuş 'timer' ya da geri sayım aygıtını görünce iki hafta önce lütfü kırdar'daki durum aklıma geldi. konuşmacıların saati izleyebilmelerini sağlama amaçlı bir timer olup olmadığını sorunca, toplantı düzenleyicisi firma yetkilisi hanım, "sormayın," dedi. "Biz artık timerları kaldırdık; daha doğrusu, konuşmacılarımız saat konmasının, kalan zamanlarını göstermemizin konuşmacının zögürlüğünü kısıtladığını, asabını bozduğunu söyleyip bizi saygısızlıkla suçlayınca vazgeçmek zorunda kaldık." Zamanın sınırları olduğunun hatırlatılmasına karşı alerjisi olan konuşmacıların daha ziyade iş dünyasının "liderleri", veya liderlere akıl veren gurular olduğunu öğrendim. tıp kongrelerinde bu açıdan rahatmışlar. zamanın kıymetini bilmek için zamanın sınırlı olduğunu görmek, yaşamak gerekiyor. belki o sınırı görmenin hatırlattığı yaşamın kendisinin sınırlı olduğu gerçeğini görmek timer istemeyen konuşmacılarınasabını bozuyor olabilir.

Wednesday, October 12, 2011

feysbuk tvitır adres

facebook adresini bulamayan okurlarım için:
www.facebook.com/yankiyazgancom

zorla iyilik olmaz

Zorla iyilik olmaz
Değişim yönetimi için düşünceler (İzmir Makine Mühendisleri Odası’nın düzenlediği sempozyumdaki konuşmamın özeti)

Değişim ve direnç beraber düşünülmesi kaçınılmaz olan, birbirini besleyen ve dengeleyen iki süreç olarak ele alınabilir. Değişim dönemlerinde, bireyler ya da kurumlar, bilinmezden- veya belirsizden-korku’nun etkisi altında davranırlar. İçinde olunan bağlam ve ortamın etkisi, bireysel geçmişimiz ile birleşerek korkuyu nasıl yönettiğimizi belirler. Değişimi amaçlanan koşulları (bir başka deyişle ne ile “mücadele edildiğini”) iyi tanımlamak, değişime yönlendirmenin ilk adımı olacaktır. En sık uygulanan zorlama yönteminin ilham kaynağı olan “iyi şeyler yapıyoruz” düşüncesi, değişimcinin zorlaması ile değişende zorakilik kazandığında, değişimin tamamlanmasını engelleyici olabilir. Değişimin kabullenilmesinin ötesine geçerek benimsenmesini sağlayacak yaklaşımlar neler olabilir? Şalter miyiz, vana mıyız? (son soru, kongre teması ile ilişkili gözükse de, asıl ilişkisi değişim yönetimine yaklaşım tarzı ile)